Bir sabah kalksanız ve camdan dışarı baktığınız an çıldırarak
sevdiklerinizi ve kendinizi öldüreceğinizi bilseniz ne yaparsınız?
Malorie ve kızkardeşi Shannon yiyecek depolayıp tüm camları
battaniyelerle örtüp eve kapanmakta buluyorlar çareyi. Ailelerine ve
arkadaşlarına ulaşamıyorlar, üstelik Malorie hamile. Bu vahşetin nedeni
bilinmiyor; uzaylılar mı, başka boyuttan gelen yaratıklar mı, kablosuz teknolojinin
bir yan etkisi mi, radyasyon mu, bir tür virüs mü kimsenin cevabı verme
ihtimali yok çünkü cevabı bulan anlatacak kadar yaşayamıyor. Televizyon ve
radyoda sürekli vahşet haberleri, birbirlerini vahşice parçalayan ve inanılmaz
şekillerde intihar eden insanların hikayeleri dönüyor. Henüz elektrik
kesilmemiş ama gözleri bağlı olmaksızın dışarı çıkamazlar, markete veya
hastaneye gidemezler, çalan kapıya cevap veremezler, hastalanmaları veya
zehirlenmeleri sonları olabilir. Üstelik bir gün üst kattan bir gümbürtü geliyor
ve içeri gün ışığı doluveriyor…
Kafes gerilim türünde bir kıyamet
senaryosu hikayesi ve yazarı Josh Malerman’ın ilk romanı. Kitabı okumak
istememdeki asıl neden şu günlerde bu derece popüler olması değil, konusunun bana
çocukluğumda izlediğim bir korku filmini çağrıştırmasıdır. 1963 yapımı The Day
of the Triffids’de bir meteor yağmuru sonrası olayı izleyen tüm insanların kör
kalması ve meteorla gezegene inen uzaylı etobur bitkilere yem olmaları konu
edilir. Görememek zaten en büyük kabus değil mi, hele de dışarıda bilmediğiniz
bir şeyler dolanıyor ve insanlık sizi öldürmek için vahşice kapı eşiğinizde
bekliyorsa; size yardımcı olacak kimseniz yoksa ve hatta evcil hayvanınız bile
size büyük tehdit oluşturabilecekse? İşte bu nedenle kitabı okumaya karar
verdim ve iş yoğunluğuma rağmen üç günde bitirdim.
Kafes asla abartıldığı kadar
değil öncelikle bunu belirtmek isterim. Kitabın arka kapağında gördüğüm “Stephen
King hayranları bayılacak” sözünü üstüme alınmıştım ve buna da cevabım; bayılmadım
ama hiç de fena değil olacak. Kitabın artı ve eksi yönleri var ve bütüne
baktığımda birbirlerini dengeliyorlar diyebilirim.
Öncelikle karakterler; Malorie sıradan
bir karakter fakat sonraları anlıyoruz ki çocuklarıyla inanılmaz bir iş
başarmış. Bu karakterin üzerinde biraz daha durulması ve biraz daha
güçlendirilmesi gerekti diye düşünüyorum. Aslında hikayede karakterler üzerinde
çok durulmamış çünkü konunun karanlık yönü ön planda; insanlar bir nevi piyon
gibi önümüze seriliyor, şah mat olacağını biliyoruz ve zamanının gelmesini
bekliyoruz yine de özellikle Tom ve Gary’nin karakterlerinin biraz daha detaylandırılmasını
isterdim. Konusuna gelirsek; kesinlikle orijinal değil fakat körlüğü, karanlığı
ve bilinmeyen dehşeti güzelce harmanlayıp o derin gerilimi yansıtmayı başarmış.
Hikaye girişten sonuca kadar klostrofobik yapısını koruyor ve gelişme kısmında
bazı olaylar içinize işliyor bu nedenle hikayenin akıcılık, gerilim ve heyecan
seviyesi nerdeyse hiç düşmüyor ve kendini sıkmadan okutuyor. Hikayenin yazım
dilinin sade ve basit olması olumlu yanlarından; kapkara bir dehşetle
uğraşırken yoğun ve ağdalı bir dil ve bitmek bilmeyen cümleler ihtiyacımız olan
son şeyler. Kitapta bazı bölümlerin gereğinden fazla uzatılması, bazı
bölümlerin ise gereğinden kısa tutulması hoşlanmadığım yönlerinden biri oldu.
Örneğin Malorie’nin doğum sahnesi bir ömür kadar sürerken alt katta olanları
hiçbir zaman bilemeyeceğimiz gerçeği sırtımızda ulaşamayacağımız bir noktadaki
sivrisinek ısırığı gibi kalıyor. Ve hikayenin finali; kesinlikle beklediğim
vurucu son değil, aslında böyle gerilim düzeyi en üstlerde gezen bir kitaba hiç
yakışmamış diye düşünmekteyim. Hikaye sürpriz bir sonu kaldırabilecek yapıda
ama böylesi de bir çok okuru sevindirecektir.
Kafes’in film hakları satın
alındı, filmi muhtemelen önümüzdeki yıl beyazperdede izleyeceğiz. Senarist Andrés Muschietti aynı zamanda şimdiye dek izlediğim en
korkunç filmlerden biri olan Mama’nın senaristi ve yönetmeni. Andrés Muschietti
It remake’i de yönetecek bu yönüyle Kafes’in Stephen King ile bir bağlantısı da
olacak.
Kıssadan hisse; korku-gerilim
seviyorsanız Kafes okurken zevk alacağınız kitaplardan biri fakat beklentilerinizi
yüksek tutmamanızı tavsiye ederim. Filmi gösterime girmeden okumaya özen
gösteriniz.
Not: Kitabı üç günde bitirdiğimi
söylemiştim, Kafes bu üç günün üç gecesi sürekli kabusum oldu. Kendimi hep
malum evde buldum ve her rüyanın sonunda gözlerimi açtım. Filmi nasıl
çekecekler bilmiyorum ama kitapta göremediğimiz şeyleri filmde de göremezsek
çıngar çıkarırım.
B.Kumbay / 16.08.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder