Dikkat, bu yazı kitabı
okumayanlar için yer yer ispiyon içerebilir!
Kara Ölüm sırasında halk Tanrı’nın onları terk ettiğine inanmıştı. “Bizden
neden yüz çevirdin?” diye yazmışlardı. “Neden feryatlarımızı duymazdan geldin?”
Belki de Tanrı onları duymamıştı. Belki de gökyüzünde kendisi de hasta
vaziyette yatıyordu ve gelememişti. – Kıyamet Kitabı
2054 yılı
İngilteresi, zamanda yolculuk keşfedileli çok olmuş ve özellikle bilimadamları
ile tarihçilerin sık sık kullandığı bir araştırma yöntemi. Kivrin Engle
adındaki genç tarihçi 1320 yılının Ortaçağ İngilteresi’ne gitmek için son
hazırlıklarını tamamlıyor. İnişi gerçekleştirecek teknisyen Badri Chaudhuri son
kontrolleri tamamlarken başta Kivrin’in hocası Profesör James Dunworthy olmak
üzere proje ekibi laboratuarda gergin bir bekleyiş içerisinde çünkü 1320
yılının Oxford’u oldukça tehlikeli bir yer, özellikle de yabancı ve genç bir kız için.
14. yy salgın hastalıklar, cadı avları, soygunlar ve cinayetlerle dolu. Kivrin
1348 yılındaki Kara Veba salgınından uzakta olacak, buna rağmen bağışıklık
sistemi güçlendirilmiş ve tüm aşıları yapılmış. Ortaçağ İngilteresi İngilizcesi’ni
anlayıp konuşabilmesi için özel bir tercüme sistemi ve ses kayıt sistemi
vücuduna yerleştirilmiş, giysileri özel olarak dokunmuş ve özel eğitim almış.
Tüm önlemlere rağmen Profesör Dunworthy çok tehlikeli olduğu için Kivrin’in
gitmesini istemiyor fakat gidişine engel olamıyor. Noel’den hemen önce iniş
gerçekleştiriliyor ve Kivrin 14. yy’a gönderiliyor.
Yıl 1320, Kivrin
iniş sonrası kendini kaybediyor, anlaşılamaz bir şekilde hasta. Yüksek ateş
nedeniyle nerede olduğunu bilemediği bir süreç sonrası gözlerini bir ortaçağ
İngiliz köyü evinde açıyor, üzerine eğilmiş olan rahip son duasını ediyor.
Yıl 2054, iniş
teknisyeni Badri Chaudhuri iniş sonrası kendini kaybediyor, anlaşılamaz bir
şekilde hasta. İniş ile ilgili teknik kontroller ve zaman doğrulaması
yapılamıyor; diğer tüm teknisyenler Noel tatilinde. Profesör Dunworthy inişle
ilgili bir sorun olduğunu hissediyor ama ortaçağ bölümü yetkilisi olmadığı için
elinden bir şey gelmiyor; Kivrin’in 1320’de Oxford’da olduğu doğrulanamıyor.
Kıyamet Kitabı
iki farklı zaman diliminde fakat neredeyse aynı mekanda geçen bir zamanda
yolculuk hikayesini anlatıyor. Kitabın anlatım dili bir hayli basit ve
anlaşılır olmasına; zamanda yolculuk, fizik ve tıp ile ilgili karmaşık terimler
ve bilgiler içermemesine karşın kitabın ilk yarısı uzun diyaloglar ve
gereğinden fazla detay içeren bölümlerle dolu. İkinci yarıdan itibaren ise
kitabı elinizden bırakmak istemiyorsunuz; heyecan ve dram had safhaya ulaşıyor.
Böyle uzun ve detaylı bir hikayeye göre az sayıda karakter olması kitabın
artılarından. Baş karakter Kivrin dahil tüm karakterleri yeterince
tanıyabiliyoruz, tümü abartısız, karmaşık olmayan sizden bizden insanlar.
Hikayenin geçtiği iki zaman diliminin anlatımı tatmin edici olmakla birlikte
2054 yılı İngilteresi ile ilgili çok şey öğrenemiyoruz; neredeyse günümüzle
birebir bir zaman dilimi gibi anlatılmış. Daha sonradan Kivrin’in gerçekte
gittiği yıl olduğunı öğrendiğimiz 1348 yılı ile ilgili verilen detaylar ise oldukça
iyi işlenmiş; evlerden tutun insanların gelenek göreneklerine, yenilip
içilenlere, ilaçlara kadar her şey detayıyla karşımızda. Özellikle Kara Veba
salgını sırasında Kivrin’in yaşadıkları ciddi anlamda kanımı dondurdu, kendimi
karaktere oldukça yakın hissettim ve Skendgate gözlerimin önünde birebir
canlandı; cidden feci bir manzaraydı.
Hikayede iki
farkı zamanda aynı mekanda yaşayan insanlar iki farklı felaketi Noel zamanı
yaşıyor; 1348’de 75 milyon Avrupalı’yı öldüren veba salgını ve 2055’de gelişmiş
tıbba, ilaçlara ve karantina kurallarına rağmen birçok ölüme neden olan grip
salgını. Zamanlar arasında bu kadar fark varken insanların davranışlarının
neredeyse aynı olduğunu görmek enteresandı. Yazar özellikle din ve inanış
konusunu çok güzel karşılaştırmış; zaman ne olursa olsun insanoğlu minicik bir
mikroba yenik düşebiliyor ve bunun için suçlayacak birilerini muhakkak bulabiliyor.
2055’deki salgının kaynağının antik Skendgate’deki mezarlık olması; Kivrin’in
geçmişte bulunduğu süre boyunca kazılarda el bileğindeki transplant kayıt
cihazını aramaları, hikayenin neredeyse tüm karakterlerinin salgınlar yüzünden
ölmesi ve özellikle Kivrin ile Rahip Roche arasındaki ilişki çok etkileyiciydi.
Hikayenin finali belki tahmin edilebilir fakat finalde karlar altındaki
manzara; kan ve kara irin içinde birbiri üstüne yığılmış cesetler, sayısız mezar,
köylerde başıboş dolaşan hayvanlar ve nihai sessizlik gerçekten etkileyiciydi.
Kardeşin kardeşi, annenin çocuğunu, din adamlarının yardıma muhtaç insanları
bırakıp kaçtığı; ölüleri gömecek birinin dahi arkada kalmadığı bir dünyada
öleceğini bilerek kaçmadan insanlara yardım etmeye çalışan; ölenleri gömen ve
onları arkalarından dua ederek cennete uğurlayan insanlar; insanoğlunun
kalbindeki karanlık ve aydınlığın aynı anda ortaya çıkışı; kaos, ölüm, sevgi ve
umudun aynı anda yaşanması etkileyici.
Kitapla ilgili
bazı bölümlerin gereğinden çok uzatılması dışında olumsuz bir düşüncem yok.
Yalnız kitabın baskısı ile ilgili bir şey söylemek isterim; 580 sayfalık 3. Baskısını
yapmış ve pek de ucuz olmayan bir kitapta yazım hataları dışında bazı
kelimelerin yutulmuş olması hoş değil. Özellikle kütüphanemin en güzel yerine
yerleştireceğim Kıyamet Kitabı için hiç hoş değil. Bu da ithaki’ye ufak bir
serzenişim olsun.
Kıssadan
Hisse; bilimkurgu, kıyamet hikayesi ve zamanda yolculuk sevenlerin muhakkak
okuması gereken bir kitap Kıyamet Kitabı. Son zamanlarda aynı şeyleri ısıtıp
ısıtıp önümüze koyan Hollywood nasıl oldu da bu kitabı keşfedemedi haytret;
film uyarlaması yapılırsa dehşet güzel olur hatta muhteşem bir dizi de
çıkabilir bu hikayeden. Benden söylemesi.
Burcu Kumbay /
28.11.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder