27 Kasım 2011 Pazar

A Dangerous Method


Biyografi sinemanın beni en çok etkileyen türüdür diyebilirim zira tarihe ismini yazdırmış insanların şaşırtıcı, acı dolu, garip ve bir o kadar enteresan hayatlarını izlemek bana insan ruhunu anlayabilmek adına çok büyük katkılar yapmıştır. İzlediğim en etkileyici biyografiler arasında Creation (Charles Darwin), Becoming Jane (Jane Austen), Bright Star (John Kates), Catch Me If You Can (Frank Abagnale Jr.), The Aviator (Howard Hughes), Chaplin (Charlie Chaplin), Gods and Monsters (James Whale), Hunger (Bobby Sands), Into The Wild (Christopher McCandless), The Last Station (Leo Tolstoy) ve Miss Potter (Beatrix Potter)’ı sayabilirim. Gün itibari ile A Dangerous Method (Carl Gustav Jung) bu uzun listeye üst sıralardan giriş yapmış bulunuyor.

Yaklaşık 3 aydır yana yakıla beklediğim A Dangerous Method’un konusu kısaca şöyle;

Yıl 1904. Burghölzli Akıl Hastanesi'nde psikiyatrist olan aynı zamanda değişik tedavi yöntemleri deneyerek psikoanaliz konusunda çalışmalarda bulunan Doktor Carl Gustav Jung kendini işine adamış, saygın, başarılı aynı zamanda evli ve baba adayı bir psikoanalisttir. Bir gün hastaneye genç, zeki, iyi eğitim almış fakat akli dengesi oldukça bozuk olan Sabina Spielrein adında bir Rus kadın getirilir ve tedavi olması için Carl Jung'a teslim edilir. Jung çalışmalarında etkilendiği ve daha sonra babası gibi göreceği Sigmund Freud’un konuşma terapisi metodunu Sabina üzerinde denemeye başlar. Yıllar geçtikçe yakınlaşan Jung ve Sabina arasındaki gergin ip Jung’ın hastaneye hasta olarak gelen Psikoanalist Otto Gross’un çarpık düşüncelerinden etkilenmesi ile kopar. Sabina ile ilişki yaşamaya başlayan Jung’ın Sigmund Freud ile arası açılır ve bu olay ruhsal çöküntü yıllarının başlangıcı olur.


A Dangerous Method karakterler üzerine oynayan durgun ve ağır bir kurguya sahip tipik bir David Cronenberg filmi. Yapısı gereği bana fazlasıyla Crash (1996)’i anımsatan hikaye ilk yarı neredeyse yerinden kıpırdamıyor fakat buna rağmen yer yer çarpıcı diyaloglarıyla dikkatinizi çekmeyi başarıyor. Oldukça enteresan ve bir o kadar zıt üç karakterin birbirleri ve yan karakterler ile olan etkileşimleri yalın bir şekilde yansıtılıyor bizlere. Jung’ın insanlara yardım etme isteğinin yanında ahlaklı duruşunu ve etik kuralları içgüdülerine yenilerek terk etmesi, tedavi etmeye çalıştığı insanlardan çok da farklı olmayan karanlık doğasını keşfetmesi; Freud’un tüm akıl hastalıklarının temelini cinselliğin oluşturduğu teorisine sıkı sıkıya sarılması, başka ideolojilere olan sert yaklaşımı, “hastaya ne yaparsan yap ama sakın tedavi etme” felsefesi; Sabina Spielrein’ın hastalıklı doğası ve Otto Gross’un dehşet verici felsefesi karşımızda yavaş ve sert bir şekilde çarpışıyor. Güçlü olan güçsüz olanı etkisi altına alırken insan doğasının karanlık yönleri ortaya çıkıyor. Psikoanalizin önde gelen isimlerinin çarpık ve karanlık hayatları gözler önüne seriliyor.

A Dangerous Method iyi mi kötü mü karar vermesi zor olan filmlerden. İşlenmesi zor olan biyografi-dram türünü ve psikolojinin önde gelen üç ismini 99 dakikada beyaz perdeye yansıtmak haliyle zorlu bir görev. Cronenberg’ün bunu ne derecede başarabildiği tartışılır fakat özellikle oyunculuk yönü ile filmi değerlendirmem gerekirse ben izlediğim bu 99 dakikadan memnun kaldım diyebilirim. Michael Fassbender ve Viggo Mortensen’ın doğal oyunculukları her zamanki gibi tatmin edici. Yine uzun olmayan rolüne rağmen izleyicinin kendini yakın hissettiği hikayede önemli bir role sahip Otto Gross’u canlandıran Vincent Kassel çok başarılı. Keira Knightley’e gelirsek; maalesef oldukça abartılı bulduğumu söylemeliyim. Knightley’nin oyunculuğu yanında filmde beğenmediğim nokta soundtrack’idir. Howard Shore’a ait müzikler tabii ki olması gerektiği gibi filmin yavaş ve boğucu atmosferini yansıtıyor ama film olmaksızın dinlenebilecek bir albüm olmamış.

Kıssadan hisse; özellikle biyografi seviyorsanız ya da psikoloji ile alakanız varsa A Dangerous Method izlenmesi gereken bir film ama sinema salonundan çok evinizin huzurlu ortamını tercih edebilirsiniz çünkü izledikleriniz huzurunuzu kaçırmaya yetecektir.

B.Kumbay / 27.11.2011

Hiç yorum yok:

Apple Airtag ile Kedi Takibi

  Özellikle yaşadığımız 6 Şubat depremi sonrası, dostlarımızın ve çocuklarımızın kaybolma riskini ortadan kaldırmak bir ihtiyaçtan öte gerek...