5 Şubat 2019 Salı

Bir Mars Destanı

Bir Mars Destanı – A Martian Odyssey and Selected Stories
Stanley Grauman Weinbaum
Sayfa Sayısı: 226, Çevirmen: Cihan Karamancı,
Baskı Yılı: 2018, Önsöz: Isaac Asimov, 1978


Bilimkurgu benim kutsal çanağım, excaliburum, şu ölümlü dünyadan kaçış biletimdir. Bilimkurgu izlemek her ne kadar “oldukça zevkli” olsa da her zaman iyi bir bilimkurgu öyküsünü filme ve diziye tercih ederim. Uzayı seviyorum, uzayda geçen öyküleri daha da çok. En sevdiğim uzay öyküleri Aden (Stanislaw Lem) ve Marslı (Andy Weir)’dır. İkisinin ortak noktası yabancı bir gezegende olağanüstü şartlarda, olağanüstü karakterlerle geçmeleri. Bir başka ortak nokta ise iki yazarın da biliminsanı olmasıdır; Lem tıp doktoru ve fizikçidir, Weir ise yazılım mühendisi.

Ve Aden ile Marslı’yı alıp birleştirin, ortaya Bir Mars Destanı çıkar.

Bir Mars Destanı yani orijinal hikaye 1934 yılında yayımlanmış, bu açıdan ikisinden de üstün olduğu bir gerçek. Benzer olduğu noktalar Stanley Grauman Weinbaum’ın da mühendis (kimya mühendisi) olması, hayalgücü ve o muhteşem yazım dili. Maalesef Weinbaum ilk hikayesinin yayınlanmasından bir buçuk yıl sonra 33 yaşında akciğer kanserine yenik düşüp ardında sadece yirmi iki öykü bırakarak aramızdan ayrılır, bilimkurgu edebiyatı için muazzam bir kayıp.

Kısa kesip ispiyon vermeden kitaba gelirsem; “Giriş: İkinci Nova” – Isaac Asimov’a ait, Weinbaum’u o kadar güzel anlatmış ki aynı zamanda bilimkurgu edebiyatının tarihi de olmuş şahane bir önsöz.

Kitapta toplam yedi hikaye var; ilk iki hikaye kitaba adını veren “Bir Mars Destanı” ve “Hayaller Vadisi” Mars’a keşif için giden Ares ve mürettebatı Kimyager Dick Jarvis, Mühendis Putz, Biyolog Leroy, Komutan Harrison ile çorak gezegenin sakinleri Tvill dahil binbir çeşit garip canlının karşılıklı gelmelerini konu alıyor. Karakterleri niye yazdım; çünkü olağanüstüler. Weinbaum’un yazım dili inanılmaz güzel, hikayeler sizi hem bilgilendiriyor, hem eğlendiriyor hem de eşi benzeri görülmemiş bir hayalgücü ziyafeti çektiriyor. Kitabı bir günde bitirdim ama özellikle bu iki hikayeyi nasıl okudum, okurken nerdeydim, ne yapıyordum hatırlamıyorum tek hatırladığım Mars’ın çorak yüzeyi ve bol bol kıkırdadığım.

Üçüncü hikaye “Uyumun Doruğu”; Dünya’da geçen bir aşk hikayesi diyebiliriz. Karakterler Doktor Daniel Scott, Doktor Herman Bach, Kyra Zelas içimizden üç kişi; iki doktor, ölmekte olan bir genç kız ve sonu iyi bitmeyecek bir deney. Kitabın en renksiz hikayesi ama asla vasat değil.

Dördüncü hikaye “Pygmalion’ın Gözlüğü”; mekan yine Dünya fakat bu kez işin içine sanal dünyalar giriyor. Dan Burke, Profesör Albert Ludwig’in deneyi için gönüllü oluyor ve sanal bir dünyada buluyor kendini karşısında dünyalar güzeli Galatea ile. Yine bir aşk hikayesi diyelim, bir yandan da yaşadığımız dünyayı sorgulatıyor. Her şey göründüğü gibi olmayabilir hatta cennet bile.

Beşinci hikaye “Üşütük Ay”, mekan IO. Grant Calthorpe bu zırdeli uyduda bir yıl geçirmek zorunda, yanında konuşan kedisi Oliver, çevresi garip ve ölümcül yaratıklarla sarılmış ve bir gün patronun kızı Lee Neilan’ı arka bahçesinde buluveriyor. Kitapta bayıldığım hikayelerden biri, özellikle Grant’e öldüm; pelerini olmayan bir süper kahraman, kılıçsız bir şövalye, atsız bir süvari kendisi.  Neyse ki emeklerinin karşılığını alıyor, zor da olsa.

Altıncı ve Yedinci hikayeler “Eğer Dünyaları” ve “İdeal”; yine ilk iki hikaye gibi bunlar da birbiri ile bağlantılı hatta ard arda okuduğunuzda tek bir hikaye sayılabilirler. Baş kahraman Dixon Wells baba parası ile geçinen zengin, züppe, sürekli gerçek aşkı arayan ve her yere mutlaka geç kalan bir mühendis. O ve sürekli yanında dolaşıp başına türlü türlü bela açmasına neden olan fizik Profesörü Haskel Van Manderpootz; ikisi de inanılmaz eğlenceli karakterler. Van Manderpootz’un Dixon’a sürekli embesil diye hitap etmesine rağmen tüm buluşlarını onunla paylaşması ve onu denek olarak kullanması; Dixon’ın başına gelenlerden asla ders almaması ve sürekli ama sürekli geç kalması şahaneydi. İkisi de tam dizilik karakterler, izlemesi de okuması kadar eğlenceli olurdu.

İşte böyle bir kitap Bir Mars Destanı, en sevdiğim bilimkurgu kitaplarından  - ki bir elin parmaklarını geçmezler – biri artık. Stanley G. Weinbaum’a ise ciddi anlamda hayranım, keşke genç yaşında bırakıp gitmeseydi bizleri de Bilimkurgu Edebiyatı’nı şekillendirseydi, daha fazla çok daha fazla hikayesi ile bizleri doyurabilseydi.

Bilimkurgu severlerin kesinlikle okuması gereken bir kitap, okumayan ben bilimkurgu okuruyum demesin kesin ve net.

“Her neyse, yaratıklar birbiri ardına yanımızdan geçip gittiler. Her biri bizi aynı ifadeyle selamladı. Düşündükçe insanın gülesi geliyor; bu Tanrı’nın cezası gezegende bu kadar çok arkadaş bulacağımı hiç düşünmemiştim!” – Dick Jarvis

Burcu Kumbay / 04.02.2019


Hiç yorum yok:

Apple Airtag ile Kedi Takibi

  Özellikle yaşadığımız 6 Şubat depremi sonrası, dostlarımızın ve çocuklarımızın kaybolma riskini ortadan kaldırmak bir ihtiyaçtan öte gerek...