Bir Mars Destanı – A Martian Odyssey and Selected Stories
Stanley Grauman Weinbaum
Sayfa Sayısı: 226, Çevirmen: Cihan Karamancı,
Baskı Yılı: 2018, Önsöz: Isaac Asimov, 1978
Bilimkurgu benim kutsal çanağım, excaliburum, şu
ölümlü dünyadan kaçış biletimdir. Bilimkurgu izlemek her ne kadar “oldukça
zevkli” olsa da her zaman iyi bir bilimkurgu öyküsünü filme ve diziye tercih
ederim. Uzayı seviyorum, uzayda geçen öyküleri daha da çok. En sevdiğim uzay
öyküleri Aden (Stanislaw Lem) ve Marslı (Andy Weir)’dır. İkisinin ortak noktası
yabancı bir gezegende olağanüstü şartlarda, olağanüstü karakterlerle geçmeleri.
Bir başka ortak nokta ise iki yazarın da biliminsanı olmasıdır; Lem tıp doktoru
ve fizikçidir, Weir ise yazılım mühendisi.
Ve Aden ile Marslı’yı alıp birleştirin, ortaya Bir
Mars Destanı çıkar.
Bir Mars Destanı yani orijinal hikaye 1934 yılında
yayımlanmış, bu açıdan ikisinden de üstün olduğu bir gerçek. Benzer olduğu
noktalar Stanley Grauman Weinbaum’ın da mühendis (kimya mühendisi) olması,
hayalgücü ve o muhteşem yazım dili. Maalesef Weinbaum ilk hikayesinin
yayınlanmasından bir buçuk yıl sonra 33 yaşında akciğer kanserine yenik düşüp
ardında sadece yirmi iki öykü bırakarak aramızdan ayrılır, bilimkurgu edebiyatı
için muazzam bir kayıp.
Kısa kesip ispiyon vermeden kitaba gelirsem; “Giriş:
İkinci Nova” – Isaac Asimov’a ait, Weinbaum’u o kadar güzel anlatmış ki aynı
zamanda bilimkurgu edebiyatının tarihi de olmuş şahane bir önsöz.
Kitapta toplam yedi hikaye var; ilk iki hikaye kitaba
adını veren “Bir Mars Destanı” ve “Hayaller Vadisi” Mars’a keşif için giden
Ares ve mürettebatı Kimyager Dick Jarvis, Mühendis Putz, Biyolog Leroy, Komutan
Harrison ile çorak gezegenin sakinleri Tvill dahil binbir çeşit garip canlının karşılıklı
gelmelerini konu alıyor. Karakterleri niye yazdım; çünkü olağanüstüler.
Weinbaum’un yazım dili inanılmaz güzel, hikayeler sizi hem bilgilendiriyor, hem
eğlendiriyor hem de eşi benzeri görülmemiş bir hayalgücü ziyafeti çektiriyor. Kitabı
bir günde bitirdim ama özellikle bu iki hikayeyi nasıl okudum, okurken
nerdeydim, ne yapıyordum hatırlamıyorum tek hatırladığım Mars’ın çorak yüzeyi
ve bol bol kıkırdadığım.
Üçüncü hikaye “Uyumun Doruğu”; Dünya’da geçen bir
aşk hikayesi diyebiliriz. Karakterler Doktor Daniel Scott, Doktor Herman Bach,
Kyra Zelas içimizden üç kişi; iki doktor, ölmekte olan bir genç kız ve sonu iyi
bitmeyecek bir deney. Kitabın en renksiz hikayesi ama asla vasat değil.
Dördüncü hikaye “Pygmalion’ın Gözlüğü”; mekan yine
Dünya fakat bu kez işin içine sanal dünyalar giriyor. Dan Burke, Profesör
Albert Ludwig’in deneyi için gönüllü oluyor ve sanal bir dünyada buluyor
kendini karşısında dünyalar güzeli Galatea ile. Yine bir aşk hikayesi diyelim,
bir yandan da yaşadığımız dünyayı sorgulatıyor. Her şey göründüğü gibi
olmayabilir hatta cennet bile.
Beşinci hikaye “Üşütük Ay”, mekan IO. Grant
Calthorpe bu zırdeli uyduda bir yıl geçirmek zorunda, yanında konuşan kedisi
Oliver, çevresi garip ve ölümcül yaratıklarla sarılmış ve bir gün patronun kızı
Lee Neilan’ı arka bahçesinde buluveriyor. Kitapta bayıldığım hikayelerden biri,
özellikle Grant’e öldüm; pelerini olmayan bir süper kahraman, kılıçsız bir şövalye,
atsız bir süvari kendisi. Neyse ki
emeklerinin karşılığını alıyor, zor da olsa.
Altıncı ve Yedinci hikayeler “Eğer Dünyaları” ve “İdeal”;
yine ilk iki hikaye gibi bunlar da birbiri ile bağlantılı hatta ard arda
okuduğunuzda tek bir hikaye sayılabilirler. Baş kahraman Dixon Wells baba
parası ile geçinen zengin, züppe, sürekli gerçek aşkı arayan ve her yere
mutlaka geç kalan bir mühendis. O ve sürekli yanında dolaşıp başına türlü türlü
bela açmasına neden olan fizik Profesörü Haskel Van Manderpootz; ikisi de
inanılmaz eğlenceli karakterler. Van Manderpootz’un Dixon’a sürekli embesil
diye hitap etmesine rağmen tüm buluşlarını onunla paylaşması ve onu denek
olarak kullanması; Dixon’ın başına gelenlerden asla ders almaması ve sürekli ama
sürekli geç kalması şahaneydi. İkisi de tam dizilik karakterler, izlemesi de
okuması kadar eğlenceli olurdu.
İşte böyle bir kitap Bir Mars Destanı, en sevdiğim
bilimkurgu kitaplarından - ki bir elin
parmaklarını geçmezler – biri artık. Stanley G. Weinbaum’a ise ciddi anlamda
hayranım, keşke genç yaşında bırakıp gitmeseydi bizleri de Bilimkurgu Edebiyatı’nı
şekillendirseydi, daha fazla çok daha fazla hikayesi ile bizleri
doyurabilseydi.
Bilimkurgu severlerin kesinlikle okuması gereken
bir kitap, okumayan ben bilimkurgu okuruyum demesin kesin ve net.
“Her neyse, yaratıklar birbiri ardına yanımızdan
geçip gittiler. Her biri bizi aynı ifadeyle selamladı. Düşündükçe insanın
gülesi geliyor; bu Tanrı’nın cezası gezegende bu kadar çok arkadaş bulacağımı
hiç düşünmemiştim!” – Dick Jarvis
Burcu Kumbay / 04.02.2019