15 Haziran 2015 Pazartesi

Jurassic World



Sene 1997, Kayıp Dünya’yı izlemek için İncirli Sineması’ndayız; daha dün gibi hatırladığım ve hayatımı önemli ölçüde etkileyen bir gün. O günden sonra Steven Spielberg sevgim katlanarak artacak, Michael Crichton okumaya başlayacağım ve Kayıp Dünya aklımda o kadar yer edecek ki 2005 yılında bizim Kayıp Dünya’mızın temelleri atılacak. Kısacası Jurassic Park’ın hayatımda yeri pek bir önemlidir, ne de olsa izleyerek büyüdüğüm serilerdendir.


Serinin üçüncü filmi her ne kadar beklentilerimizi karşılamamış olsa da, ilk iki filmin yönetmeni ve üçüncü filmin yapımcısı olan Spielberg “dördüncü filmi torunlarım için çekeceğim” dediğinden beri Jurassic Park IV’ün hayaliyle yaşadık; dile kolay tam 13 yıl olmuş. Ve 13 yıl sonra Jurassic Park IV Jurassic World olarak karşımıza çıktı, ilk film gibi olamayacağından emindim fakat açıkçası Jurassic Park ruhunu yansıtabilen bu denli iyi bir devam filmi de beklemiyordum. Hele hele Spielberg’in yönetmediği bu denli iyi bir filmi hiç beklemiyordum.

Jurassic Park Evreni - Kayıp Dünya


Öncelikle bu yazının amacı Jurassic World’ü Jurassic Park’la karşılaştırmak değil bunu belirtmek isterim fakat bütüne baktığınızda iki film aynı temeller üzerine kurulmuş bir binanın iki farklı katı gibi. Konu temelde aynı; tanrıyı oynayan insan ve bu rolü ondan geri alan doğa, teknoloji ve bilimi kötü amaçlarına alet eden insanlar, sevdiklerini kurtarmaya çalışan kahramanlar ve kaos. Konunun dışında karakterler de Michael Crichton’ın yarattığı ana karakterlerle paralel oluşturulmuş; kahraman, sevdiği kadın, iki yaramaz çocuk, bilimin heyecanına kapılmış iyi kalpli park kurucusu ve bilimi kötü emellerine alet eden bilimadamı. Başrolde önceki filmlerden tanıdığımız isimler T-Rex ve Velociraptorlar eşliğinde yine Nublar Adası’ndayız; teknoloji gelişmiş, ada artık gayet güvenli, dinazorların kaçmaması için tüm güvenlik önlemleri alınmış ama öyle olmadığını biliyoruz değil mi?

Jurassic World’ün Jurassic Park’dan pek de farklı olmayan konusu onun zayıf noktası değil hatta tam tersi; bu durum Jurassic Park’ı onlarca kez izlemiş bizlerin pek bir hoşuna gidiyor. Zaten bu denli sınırlı bir senaryo için başka beklentiler içine girmek saçma olurdu; elbette ki adam kadını öpecek, elbette ki çocuklar kurtulacak, elbette ki kötü adam ortalığı karıştıracak. Jurassic World’ün espirisi karakterlerin işleniş şekli, bahsettiğim karakterler tabii ki Owen Grady ve Raptor takımı. Filme gidip de Owen’ı sevmeyen var mıdır bilmiyorum ama Raptor Takımı’nı sevmeyen kesinlikle olamaz. Film böylece amacına ulaşmış oluyor, hele de IMAX izlerseniz 124 dakika boyunca Jurassic World’ü ziyaret ediyorsunuz, film sizi adeta yutuyor. Karakterlerin sıradanlığına – fakat kesinlikle eğlenceliler - , olayların tahmin edilebilirliğine – yine de bol bol yerimden zıpladım, özellikle Katie McGrath’in başına gelenleri inanamayarak fakat zevkle izledim - , senaryonun sonunun belli olmasına – ama o an ekrandakine sarılmak istiyorsunuz – rağmen kesinlikle ve kesinlikle Jurassic Park ruhunu yansıtan oldukça eğlenceli bir film karşımızdaki. Mantık hataları var mı dediniz? Onlarca yıllık aküyle çalışan bir jip (Grady sizin yerinize “nasıl çalıştırdılar bu arabayı” diye hayret ediyor zaten), kesinlikle umrunda olmadığı yeğenleri parkta kaybolunca iki saniyede dişi ramboya dönüşen ve topuklu ayakkabılarla T-Rex’in önünde maraton koşan Claire’i saymazsak pek mantık hatası yoktu filmde, ya da Owen’a bakmaktan ben pek bir şey göremedim.



Filmin senaryosunu, yönetmenini, kurgusunu gayet yeterli buldum, efektler beklediğimden çok daha iyiydi. İyi ve yerinde kullanılmış CGI dinazorları da gayet inandırıcı yapmış fakat bu başarı Jurassic Park’ın el yapımı maket dinazorlarınındır sonuçta bu devirde her yer CGI. Filmin 3D yönü enteresandır benim gibi 3D’den şiddetle nefret eden birinin gözüne batmadı mı, IMAX sayesinde Real D’nin iğrençliğini farketmedim mi yoksa filme o kadar daldım ki gözüm 3D’yi görmedi mi bilmiyorum ama bu film sinemada IMAX izlenir ve kesinlikle orijinal dilinde izlenir diyebilirim. Oyunculuk konusunda ne eksiği ne fazlası var, gerçi Chris Pratt tek başına da götürürmüş ama Bryce Dallas Howard, Vincent D'Onofrio ve Irrfan Khan da gayet iyiler hatta çocuklar bile pek gözüme batmadı ki normalde hep ölsünler isterim.



Chris Pratt (Alpha), Blue, Delta, Echo ve Charlie tam bir rüya takımı (Raptor Squad); hepsini teker teker öpmek istiyorum, kesinlikle çok eğlenceliydiler.

 Raptor Squad

Indominus rex gayet korkunç ve ürkünçtü fakat ustası T-Rex ve ataları velociraptorlardan öğreneceği çok şey var.

Müziklere gelirsek; soundtrack Michael Giacchino’ya ait ve Michael Giacchino bir John Williams değil fakat yine de orijinale sadık bir ost olmuş; buna rağmen dinlerken yer yer gözümün önüne Star Trek’in gelmesi pek hoş olmuyor.


Kıssadan hisse; gayet eğlenceli, doya doya izlenecek, yeri geldiğinde koltuktan sıçranacak, yeri geldiğinde kahkaha atılacak bir film Jurassic World. Atasının izinden giden, Jurassic Park ruhuna sahip çıkan, onu saygıyla anan bir film. Usta Michael Crichton keşke bu günleri görebilseydi; Richard Attenborough John Hammond olarak filmde “parkı boşaltın buraya kadar” diyebilseydi keşke, ikisini de saygıyla ve rahmetle anıyorum. Bugün gelen bir haber filmin devamının –birkaç film olarak – geleceği ve Chris Pratt’in projeye imzayı attığı yönünde. Devam filmlerini pek sevmememe rağmen hiçbir devam filmi Jurassic Park ruhunu ve Kayıp Dünya olgusunu bizden silip atamaz o yüzden gelsinler biz de izleyelim diyorum.
Kayıp Dünya her zaman oralarda bir yerlerde, bakmasını bilirseniz…

Bkumbay / 15.06.2015

Önemli olan boyut değil elbette ama karşılaştırma görmek isteyenler için Dinazorlar rehberi.
Böyle bir filme de böyle muhteşem afişler yakışırdı zaten.




Hiç yorum yok:

Apple Airtag ile Kedi Takibi

  Özellikle yaşadığımız 6 Şubat depremi sonrası, dostlarımızın ve çocuklarımızın kaybolma riskini ortadan kaldırmak bir ihtiyaçtan öte gerek...