Sene 1997, Kayıp Dünya’yı izlemek
için İncirli Sineması’ndayız; daha dün gibi hatırladığım ve hayatımı önemli
ölçüde etkileyen bir gün. O günden sonra Steven Spielberg sevgim katlanarak artacak,
Michael Crichton okumaya başlayacağım ve Kayıp Dünya aklımda o kadar yer edecek
ki 2005 yılında bizim Kayıp Dünya’mızın temelleri atılacak. Kısacası Jurassic
Park’ın hayatımda yeri pek bir önemlidir, ne de olsa izleyerek büyüdüğüm
serilerdendir.
Serinin üçüncü filmi her ne kadar
beklentilerimizi karşılamamış olsa da, ilk iki filmin yönetmeni ve üçüncü
filmin yapımcısı olan Spielberg “dördüncü filmi torunlarım için çekeceğim”
dediğinden beri Jurassic Park IV’ün hayaliyle yaşadık; dile kolay tam 13 yıl
olmuş. Ve 13 yıl sonra Jurassic Park IV Jurassic World olarak karşımıza çıktı,
ilk film gibi olamayacağından emindim fakat açıkçası Jurassic Park ruhunu
yansıtabilen bu denli iyi bir devam filmi de beklemiyordum. Hele hele Spielberg’in
yönetmediği bu denli iyi bir filmi hiç beklemiyordum.
Jurassic Park Evreni - Kayıp Dünya
Öncelikle bu yazının amacı Jurassic
World’ü Jurassic Park’la karşılaştırmak değil bunu belirtmek isterim fakat
bütüne baktığınızda iki film aynı temeller üzerine kurulmuş bir binanın iki
farklı katı gibi. Konu temelde aynı; tanrıyı oynayan insan ve bu rolü ondan
geri alan doğa, teknoloji ve bilimi kötü amaçlarına alet eden insanlar,
sevdiklerini kurtarmaya çalışan kahramanlar ve kaos. Konunun dışında
karakterler de Michael Crichton’ın yarattığı ana karakterlerle paralel
oluşturulmuş; kahraman, sevdiği kadın, iki yaramaz çocuk, bilimin heyecanına
kapılmış iyi kalpli park kurucusu ve bilimi kötü emellerine alet eden
bilimadamı. Başrolde önceki filmlerden tanıdığımız isimler T-Rex ve
Velociraptorlar eşliğinde yine Nublar Adası’ndayız; teknoloji gelişmiş, ada
artık gayet güvenli, dinazorların kaçmaması için tüm güvenlik önlemleri alınmış
ama öyle olmadığını biliyoruz değil mi?
Jurassic World’ün Jurassic Park’dan
pek de farklı olmayan konusu onun zayıf noktası değil hatta tam tersi; bu durum
Jurassic Park’ı onlarca kez izlemiş bizlerin pek bir hoşuna gidiyor. Zaten bu denli
sınırlı bir senaryo için başka beklentiler içine girmek saçma olurdu; elbette
ki adam kadını öpecek, elbette ki çocuklar kurtulacak, elbette ki kötü adam
ortalığı karıştıracak. Jurassic World’ün espirisi karakterlerin işleniş şekli,
bahsettiğim karakterler tabii ki Owen Grady ve Raptor takımı. Filme gidip de
Owen’ı sevmeyen var mıdır bilmiyorum ama Raptor Takımı’nı sevmeyen kesinlikle
olamaz. Film böylece amacına ulaşmış oluyor, hele de IMAX izlerseniz 124 dakika
boyunca Jurassic World’ü ziyaret ediyorsunuz, film sizi adeta yutuyor. Karakterlerin
sıradanlığına – fakat kesinlikle eğlenceliler - , olayların tahmin
edilebilirliğine – yine de bol bol yerimden zıpladım, özellikle Katie McGrath’in
başına gelenleri inanamayarak fakat zevkle izledim - , senaryonun sonunun belli
olmasına – ama o an ekrandakine sarılmak istiyorsunuz – rağmen kesinlikle ve
kesinlikle Jurassic Park ruhunu yansıtan oldukça eğlenceli bir film karşımızdaki.
Mantık hataları var mı dediniz? Onlarca yıllık aküyle çalışan bir jip (Grady
sizin yerinize “nasıl çalıştırdılar bu arabayı” diye hayret ediyor zaten),
kesinlikle umrunda olmadığı yeğenleri parkta kaybolunca iki saniyede dişi ramboya
dönüşen ve topuklu ayakkabılarla T-Rex’in önünde maraton koşan Claire’i
saymazsak pek mantık hatası yoktu filmde, ya da Owen’a bakmaktan ben pek bir
şey göremedim.
Filmin senaryosunu, yönetmenini,
kurgusunu gayet yeterli buldum, efektler beklediğimden çok daha iyiydi. İyi ve
yerinde kullanılmış CGI dinazorları da gayet inandırıcı yapmış fakat bu başarı
Jurassic Park’ın el yapımı maket dinazorlarınındır sonuçta bu devirde her yer
CGI. Filmin 3D yönü enteresandır benim gibi 3D’den şiddetle nefret eden birinin
gözüne batmadı mı, IMAX sayesinde Real D’nin iğrençliğini farketmedim mi yoksa
filme o kadar daldım ki gözüm 3D’yi görmedi mi bilmiyorum ama bu film sinemada
IMAX izlenir ve kesinlikle orijinal dilinde izlenir diyebilirim. Oyunculuk
konusunda ne eksiği ne fazlası var, gerçi Chris Pratt tek başına da götürürmüş
ama Bryce Dallas Howard, Vincent
D'Onofrio ve Irrfan
Khan da gayet iyiler hatta çocuklar bile pek gözüme
batmadı ki normalde hep ölsünler isterim.
Chris Pratt (Alpha), Blue, Delta,
Echo ve Charlie tam bir rüya takımı (Raptor Squad); hepsini teker teker öpmek
istiyorum, kesinlikle çok eğlenceliydiler.
Raptor Squad
Indominus rex gayet korkunç ve
ürkünçtü fakat ustası T-Rex ve ataları velociraptorlardan öğreneceği çok şey
var.
Müziklere gelirsek; soundtrack Michael
Giacchino’ya ait ve Michael Giacchino bir John Williams değil
fakat yine de orijinale sadık bir ost olmuş; buna rağmen dinlerken yer yer
gözümün önüne Star Trek’in gelmesi pek hoş olmuyor.
Kıssadan hisse; gayet eğlenceli,
doya doya izlenecek, yeri geldiğinde koltuktan sıçranacak, yeri geldiğinde
kahkaha atılacak bir film Jurassic World. Atasının izinden giden, Jurassic Park
ruhuna sahip çıkan, onu saygıyla anan bir film. Usta Michael Crichton keşke bu
günleri görebilseydi; Richard
Attenborough John Hammond olarak filmde “parkı
boşaltın buraya kadar” diyebilseydi keşke, ikisini de saygıyla ve rahmetle
anıyorum. Bugün gelen bir haber filmin devamının –birkaç film olarak – geleceği
ve Chris Pratt’in projeye imzayı attığı yönünde. Devam filmlerini pek sevmememe
rağmen hiçbir devam filmi Jurassic Park ruhunu ve Kayıp Dünya olgusunu bizden
silip atamaz o yüzden gelsinler biz de izleyelim diyorum.
Kayıp Dünya her zaman oralarda
bir yerlerde, bakmasını bilirseniz…
Bkumbay / 15.06.2015
Önemli olan boyut değil elbette ama karşılaştırma görmek isteyenler için Dinazorlar rehberi.
Böyle bir filme de böyle muhteşem afişler yakışırdı zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder