“Burada”, dedi Mühendis.
“Burada”, dedi Fizikçi.
“Burada”, dedi Kimyager.
“Burada”, dedi Sibernetikçi.
“Benimle birlikte altı”, dedi Doktor.
“Herkes burada. Tebrikler”. Kaptan’ın sesi sakindi.
“Ya robotlar?” Yanıt yoktu.
Peki siz orda mısınız? Cevap evet ise
başlayabilirim o halde.
Hayalgücü uçsuz bucaksız bir evren, bilimkurgu
denilen yıldızlarla aydınlanan rengarenk ve dopdolu bir boşluksa eğer, Aden bu
yıldızların en parlaklarından biri olsa gerek. Stanislaw Lem’in hayat verdiği
koskoca bir yıldız. Bilimkurgu yazmak işlerin en zorlarından olsa gerek, peki
hiç görmediğiniz, hiç dokunmadığınız, hiç koklamadığınız bir dünyayı
anlatabilmek?
Hayallerin ötesinde bir flora ve fauna ile
kaplanmış ayak basılmamış bir gezegene düşen bir uzay gemisi içindeki altı
astronot; isimleri önemli değil bilmiyoruz, ünvanları ile hayat bulan
gelecekten altı karakter, altı bilimadamı, altı gelişmiş beyin. Uzay boşluğunda
mücevher gibi parlayan bir opal küre; Aden gezegenine sert bir düşüş sonrası
gemiyi tamir edip eve dönebilmekle gezegeni fethetmek arasında kalan altı
insanın hikayesi.
Gemiden çıktıktan sonra yapılan bir keşif gezisinde
hiç görmedikleri, hiç bilmedikleri, anlayamadıkları canlıların yanında, çalışan
bir fabrikaya rastlıyorlar, o andan itibaren merak ve keşfetmenin açlığıyla
hayatta kalma mücadelesi arasında kalıyorlar. Hepsi iyi eğitimli, konularının
belki de en iyileri ve en beceriklileri. Düşünceler çatışmaya başlıyor, insanlık
sorgulanıyor, inançlar üzerine tartışılıyor ve ufukta gezegen sakinleriyle ilk
temas görünüyor.
Aden bilimkurgu okuyucusunun kütüphanesinde en
güzel yere yerleştirilmesi gereken bir kitap. İnsanoğlunun doğasını,
içgüdülerini, bilinmeyenle olan iletişim mücadelesini, teknolojiyi kullanma
yetisini, gaddarlığını, masumiyetini, vicdanını döküyor sayfalara. Zor zamanlarda
sıkı sıkı tutunulan inancı sorguluyor, cevabının “Credo Quia Absurdum” (Saçma olduğu
için inanıyorum) olduğu sorularla dolduruyor zihninizi. Altı gelişmiş beynin
içgüdüleriyle mücadelesini o kadar güzel yansıtıyor ki, okurken kendinizi
sorguluyorsunuz, ben olsam ne yapardım diyorsunuz.
Aden’in yazım dili ne çok karmaşık ne çok basit.
Hikayenin 1959’da yazıldığını göz önüne alırsak Stanislaw Lem’in muhteşem bir
iş çıkardığı ortada. Bir bilimkurgu hikayesinde olması gereken her şey dozunda
verilmiş. Bana göre tek kusuru sonuç bölümünün kısalığı, kitap bittiğinde “ne
olurdu on sayfa daha olsaydı” diye gözlerimi dolduran bir finali var hikayenin.
Karakterler sevilesi, neredeyse tümü insanoğlunun en iyi hamurundan yoğurulmuş;
Kaptan, Mühendis, Fizikçi, Kimyager, Sibernetikçi ve Doktor isimsiz
kahramanlarınız oluyor, olayları birlikte yaşıyorsunuz.
Aden anlatılacak bir kitap değil, hissedilecek bir
kitap. Tekrar tekrar okunup üstünde düşünülecek, belki de hayatınızı
değiştirecek kitaplardan. O yüzden bilimkurgu seviyorsanız eğer, beklediğiniz
kabahat.
Buradan itibaren kitabı okumadıysanız eğer ve
okumayı düşünüyorsanız, sizlerle yollarımız ayrılıyor.
Bilimkurgu’nun yolundan ayrılmamanız dileklerimle.
Aden’de şimdiye dek duymadığım, okumadığım,
izlemediğim bir canlı türü olan ikicanlılar ile karşılaşmak anlatılmaz ve
unutulmaz bir deneyim oldu. Evrimin zekalarını olabildiğince geliştirirken
bedenlerini es geçtiği; bedenleri tarafından düşüncelerini gerçekleştiremeyecek
derecede kısıtlanmış bir halk Aden halkı. Fizyolojilerinin ilginçliği yanında
hayat felsefeleri, yaşam tarzları, teknolojileri, politoloji ve bilimsel
gelişmişlikleri çok çok enteresan. Dünyalılar’a verdikleri tepkiler, iki tür
arasındaki savaş ve gerçeklerin ortaya çıkması ile yaşanan duygusal
yakınlaşmayı okumak inanılmaz zevkliydi. Dünyalılar ayrı bir olay, tüm
karakterler gelişmiş bireyler olmalarına rağmen olaylara duygusal yaklaşmaları,
Aden halkına verdikleri tepkiler, şiddet ve yıkımın yanında zayıf olana yardım
etme isteği ile eve dönmek arasında kalan altı insan. İsimleri belirsiz
demiştim ama sadece Mühendis’in ismini biliyoruz ve Henry belki de aralarındaki
en renkli karakter, en azından benim en çok sevdiğim o oldu. Kitabın bana göre
zayıf olan tek yönü sonuç kısmının oldukça kısa tutulması olduğunu söylemiştim,
bunun yanında bazı detayların fazla açıklanmayarak hayalgücümüze bırakılması
hayal kırıklığı yaratabilecek cinsten; şahsen özellikle ikicanlıların yarattıkları insan silüetine ne olduğu, hangi
amaç ile yaratıldığı ve gezegenin tarihi hakkında daha çok detay okuyabilmek
isterdim.
Aden buram buram bilimkurgu kokan, felsefik, duygusal
ve heyecan dolu bir kitap. Yıllar içinde, zaman geçtikçe tekrar tekrar okunacak
kitaplardan. Bilimkurgu’nun en parlak yıldızlarından.
B.Kumbay / 19.04.2015