Tuhaf bir his gerçekten. Nereye gitsem, ilkim. Araçtan dışarı mı
çıktım? Oraya gelen ilk kişi benim! Bir tepeye mi tırmandım? O tepeye tırmanan
ilk kişi benim! Bir taşı mı tekmeledim? O taş bir milyon yıldır yerinden
kımıldamamıştı!
Bunlar astronot Mark Watney’nin
sözleri, kendisi makine mühendisi ve botanist bir NASA astronotu. Mars’a yapılan üçüncü insanlı görev olan Ares 3’ün mürettebatından, NASA’nın Mars üzerinde
öldü sanılarak terk edilen ilk ve tek astronotu.
Mark oldukça zeki, esprili ve
yetenekli bir bilimadamı. Mark terk edildikten sonra Mars’ın canlı
düşmanı yüzeyinde bir Hab, iki yüzey aracı, bir MTA platformu, su arıtıcı ve oksijen
verici sistemleri, güneş panelleri, yedek GDF giysileri, bir RTJ’si, bol bol
vitamini, bir kavanoz Dünya toprağı, deneysel bitki tohumları ve sınırlı
yiyeceği var. Dünya ile iletişim kuramıyor, NASA Mark’ın öldüğünü düşünüyor,
NASA ve dünyanın geri kalanı. Mark’ın 400 Sol (Mars günü) yetecek yiyeceği var,
Ares 4’ün Mars’a gelmesi ise 4 yılı bulacak. Peki Mark bu süre boyunca nasıl
hayatta kalacak?
Marslı’nın konusunu ilk
duyduğunuzda “ölümcül bir çölde tek başına kalmış bir bedevi, daha ne olabilir
ki” diyebilirsiniz ama durum bundan ibaret değil. Mark kişilik açısından olabildiğince
renkli bir karakter, kendisini sevmemek imkansız. Çok zeki ve yetenekli, tüm
çareler tükendiğinde adam imkansızı başarıyor hem de her seferinde. Espiri
yeteneği de üst üste gelen felaketleri okurken gerilmenize rağmen sizi
güldürmeyi başarabilen cinsten.
Marslı’nın yazarı Andy Weir,
Marslı yazarın ilk kitabı. Andy Weir bir yazılım mühendisi ve belli ki Mars ve
NASA hakkında inanılmaz teknik bilgi sahibi olmasının yanında kitabı yazarken
inanılmaz araştırma yapmış. Weir’ın yazarlık yetenekleri ve edebi yönü
tartışılır fakat beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor, kitabın ilk sayfasını
okuduğumdan itibaren kendisi ne kadar kitap çıkarırsa çıkarsın hepsini alıp
okumaya yemin ettim ve yeminimi tutmak için sabırsızlanıyorum.
Marslı’nın yazım dili o kadar
içten ve sade ki daha ilk sayfadan itibaren kendinizi bir nevi Mars’ta Mark’ın
yanıbaşında buluveriyorsunuz. Mark o kadar içten anlatıyor ki olayları, siz de
olsanız aynı şekilde anlatmaz mıydınız? Kurgu Mark’ın günlüğü üzerine kurulu
olduğundan gereksiz detaylar atlanmış, teknik bilgi yoğunluğu içinde bir günce
ile olayları birebir yaşıyoruz. Günlükte bir çok teknik terim, hesaplama, fizik
ve kimya bilimi var bu bakımdan bazı okuyucuların anlamadığı kısımlar olacaktır
ama o okuyucular Marslı’yı neden eline aldı ve okumaya yelteniyor ki? Bu bir
bilimkurgu kitabı ve Mars’ta geçiyor yani kalkıp da ben Mars’ın atmosferini
bilmem, hiç yüzey aracı görmedim, Pathfinder ne ola ki diye soranlar en baştan
hiç bulaşmasınlar bu işe.
Kitapta sadece Mark’ın günlüğünü
de okumuyoruz, NASA merkez ve Hermes’den de haberimiz oluyor. Bu nedenle de
Marslı’yı okurken karşınızda üç ayrı mekan ve birçok renkli karakter olacak.
Sıkılmanız mümkün değil, gerçi sadece Mark’la Hab’da tıkılıp kalmış olsak bile
canımız sıkılmayacaktı. Mark’la birlikteyseniz canınızın sıkılması pek mümkün
değil. En azından birlikte 70’lerin dizilerini izleyip, Agatha Christie okuyup
disco dinlersiniz, arta kalan zamanlarınızda Mars toprağında patates
yetiştirmek için kimyasal tepkime üstüne kimyasal tepkime yapacak vaktiniz de
kalır. Olmadı el ele tutuşur Acidalia Planitia’da GDF yaparsınız, yapacak iş
çok.
Ve kitap ile ilgili bir haber;
Marslı’nın sinema uyarlaması 2015’de geliyor. Bu haberi mutlu ve umutlu bir ruh
hali içerisinde veriyorum çünkü uyarlama hem yapımcı hem yönetmen hem de
oyuncular açısından oldukça sağlam. Yapımcı yönetmen Ridley Scott (Alien, Blade
Runner, Prometheus, daha sayayım mı?), oyuncu bilgisine aşağıdaki görselin
altından ulaşacaksınız. Mark Watney’yi Matt Damon canlandıracak, ilk seçimim
olmazdı ama Damon deneyimli ve iyi bir oyuncu, Mark’ın sofistike karakterinin
altından kalkabileceğine inancım sonsuz. Matt Damon’u en son Interstellar’da
iblis bilimadamı olarak izlemiştik zaten yani GDF giysisi içinde zorlanmayacağı
aşikar.
Soldan sağa; Jessica Chastain - Melissa
Lewis, Sebastian Stan - Chris Beck, Kate Mara - Beth Johanssen
Sean Bean - Mitch Henderson, Chiwetel Ejiofor
- Venkat Kapoor, Jeff Daniels - Teddy Sanders
Birazdan kitabı okumayı
düşünenler ile yollarımız ayrılacak. Ayrılmadan önce – matbaacılık sektöründe
danışmanlık yapan bir kalite mühendisi olarak - kitabın baskı kalitesi hakkında
da birkaç şey söylemek isterim. Öncelikle kapağa ve çeviriye cidden bayıldım.
İthaki Yayınları ve Emre Aygün’ün ellerine sağlık. Emre Aygün’ün Stephen King çevirmesini
de isterim ben, cidden başarılı bir çevirmen. Kapak resmi de NASA’dan, tek
kelimeyle şahane. Kitapta ufak tefek harf ve yazım hataları var ama ne olacak
yani, zaten sonraki baskılarda düzelteceklerdir, hiç problem değil.
Yani; bilimkurgu severseniz
beklediğiniz kabahat, derhal kalkın ve Marslı’yı okumaya başlayın! Bilimkurgu
sever gibiyseniz ama türe pek aşina değilseniz de Marslı güzel bir başlangıç
olabilir. Kitaptaki terimleri tarifleri anlamam diye korkmayın, hangi devirde
yaşıyoruz google her daim emrinize amade!
Marslı’yı iki günde bitirdim,
kitabı okurken şifayı bir hayli kapmış olmam nedeni ile sabaha karşı 3’den 8’e
kadar okuduğum da, annemin odadan içeri dalıp “okumaktan bıkmadın mı hala?”
diye sorduğu da oldu. Kitaba bir başladınız mı elinizden bırakmanız mümkün
değil; Mark Mars toprağına patates ekiyor ama yüzlerce litre suya ihtiyacı var
eyvah, Mark roket yakıtını yakarak su
yapıyor bu sefer Hab’da hidrojen birikiyor eee şimdi ne olacak? Mark dünya ile
konuşabilmek için vuruyor kendini yollara, Pathfinder’ı buluyor ama çalışmıyor
ki meret eeee? Mark Ares 4 için Hab’ı terk ediyor vuruyor kendini yollara tam
yaklaşmışken devasa bir kum fırtınasına dalıyor, işte şimdi sıçtık!
Kitabın teknik yönünü eleştirecek
kadar Mars bilgim ve deneyimim yok, sadece iki konuda beklentilerim daha
fazlaydı, belki. Birincisi Mark’ın doğumgününü atlamış olması, öyle esprili bir
insan doğum günü için değişik bir etkinlik düzenlerdi diye düşünmüştüm hani
belki özel bir yemek paketi açar, patates ve vitamin karışımı ile kendine Mars
pastası yapar, doğum günü şerefine üç beş bezelye ekerdi ama kitapta hiç lafı
edilmiyor. İkincisi ise devasa kum fırtınası, NASA Mark’ın kum fırtınasından
sağ çıkmayacağından hemen hemen emindi. Mark bir nevi Mars’a düşmüş McGyver
tabii ki üstesinden gelecekti ama sorunu bu kadar çabuk çözmesi yine enteresan.
Bunların dışında Mark’ın MTA ile Hermes’le buluşmaya gittiği sahnelerde gerçek
anlamda nefesim kesildi (ağır nezle olduğum için zaten nefes alamıyordum ama o sayılmaz).
Hab brandasının yırtılması, İMÜ’nin bitmesi, Mark’ın yaralanması filan beni
benden aldı. Filmi izlerken o sahnelerin sonunu bildiğim için biraz üzüleceğim
galiba.
Kıssadan Hisse; Marslı okuduğum
en iyi bilimkurgu kitaplarından biri. Mark Watney okuduğum en harika erkek
karakterlerinden biri. Kendisi Iron Man olmak istedi ve izin verseler olacaktı
da ama olmasına gerek yok çünkü kendisi benim kahramanımdır ve hep de öyle
kalacak. Ne diyordum ki ben? Evet mutlaka okuyun, filmi gösterime girmeden okuyun, hem
okuyun hem izleyin. Kesinlikle pişman olmayacaksınız.
Not 1: Kitabın önünde önceleri
hiç ilgilenmediğiniz ama büyük yolculuk başlayınca açıp açıp baktığınız o Mars
haritası var ya, işte buyrun o haritanın renklisi (Bkz. Sağ üstte ilk giriş
kısmında az kalsın kriz geçireceğim Schiaparelli)
Birgün Neil deGrasse
Tyson Marslı’yı ya okuyacak ya izleyecek. Bunu yaptığında başlangıçtaki kum
fırtınasının fizik kuralları ile çeliştiğini derhal anlayacaktır. Bir Mars
fırtınasının durağanlığının bir şeylere zarar veremeyeceğini ifade edecektir.
Bunun olacağını bilmek
aklımdan çıkmıyor.
Son olarak Mark ve NASA arasındaki konuşmalardan ufak bir kesit.
[12:04] JPL: …Ayrıca lütfen
diline sahip çık. Yazdığın her şey, tüm dünyada canlı olarak yayınlanıyor.
[12:15] WATNEY: Bakın! Memelere
bakın! -> (.Y.)
B.Kumbay / 01.02.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder