1 Şubat 2015 Pazar

I, Origins



Gözler kalbin aynasıdır demiş atalarımız. Bu söz evrenseldir aslına bakarsanız, orijinali “eyes are the windows of the soul”dur, Türkçe meali “Gözler ruhun aynasıdır”. Peki ya gözler bundan çok daha fazlasıysa?

I, Origins günümüzde geçen, sıradan karakterlerin sıradan bir dünyada yaşadığı, sıradan sorunlarla boğuştuğu bir senaryo üzerine kurulu gibi görünse de kökleri oldukça derinlere giden bir çınar misali yerlere göklere sığamayan bir bilimkurgu-dram filmi. Senaryonun sağlam bir yapısı var ve işin ilginç yanı bunu filmin neredeyse ikinci yarısına kadar farkedemiyorsunuz, aşk filmi mi izlemeye geldim ben demeniz işten değil.

Filmi izlemeyi düşünenler, şu andan itibaren bu sayfayı terk etmenizi tavsiye edeceğim çünkü ispiyon vermeyeyim diye kendimi kasıp düşüncelerimi eksik yansıtmak istemiyorum.

Filmi izlemeyi düşünenlere son bir not: fragmanı izlemeyin. İspiyon derecesi bu denli yüksek başka fragman zor bulunur.





I, Origins gözler ile başlıyor, gözleri anlatan hayatını onları incelemeye adamış olan Dr. Ian Gray (Michael Pitt). Ian evrim teorisinin kanun haline gelmesinin önündeki en büyük engel olan gözün gelişimi konusunda çalışıyor. Gittiği her yerde insanların gözlerinin fotoğraflarını çeken Ian bir Cadılar Bayramı gecesi gizemli bir kızla tanışıyor. Kızın gözlerinin fotoğrafını çeken Ian o gece kızın kim olduğunu öğrenemiyor ama bir yanı hep o gözlere saplantılı kalacak.

Bir gün marketten alışveriş yapan Ian 11,11 dolar öder, saatler 11:11’i göstermektedir, köprüden geçen metro güneş ışıklarını Ian’ın önünde duran binanın cephesie II II II II şeklinde yansıtmaktadır ki Ian’ın önünde bir otobüs durur. Otobüse binen Ian bilmediği bir yerde iner ve karşısında saplandığı gözleri billboard üzerindeyken bulur.

Hikayenin burdan sonraki kısmı bildik aslında; Ian gözlerin sahibini buluyor, ismi Sofie (Astrid Bergès-Frisbey) olan gözlerin sahibi çocuksu, çılgın ve saf bir kız. Aşık oluyorlar, evlenmeye karar veriyorlar.


Ian ve Sofi evlendirme dairesine giderek hemen evlenmek istediklerini söylerler, yasaya göre başvuru sonrası 24 saat beklemeleri gerekmektedir. Eve dönüş yolunda Ian’ın laboratuar partneri Karen (Brit Marling – Another Earth) arar ve yıllardır üzerinde çalıştıkları çözümü bulduğunu söyler. Ian ve Sofi laboratuara giderler, Ian ufak bir kaza geçirir, geç saatte eve giderler, asansör bozulur ve…

Karşımızda 7 yıl sonrası, Ian ve Karen evlenmişler bebek bekliyorlar. Ian Karen’ın yardımıyla çalışmasını tamamlamış, kitabını çıkarmış. Derken oğulları doğuyor. Yeni doğan bebeğin göz taraması yapılıyor ve veri bankasında yetişkin bir zenci ile eşleşiyor. Yazılımsal bir problem olduğu söyleniyor ve üzerinden zaman geçiyor, bebek büyüyor. Bir gün bebeğin doğduğu hastanede çalışan bir doktor arayarak bebeğin tahlillerinde otizm belirtilerine rastladıklarını, acilen hastaneye gelmeleri gerektiğini söylüyor. Gidiyorlar, bebeğe yan yana iki aynı temalı ama farklı resim gösteriliyor. Farklı iki bina, farklı cins köpekler, farklı iki kadın ve bebek ağlamaya başlıyor, ailesi de testi yarıda keserek hastaneyi terk ediyor. Ian bebeğin gözlerinin eşleştiği adamı araştırmak için şehir dışına çıkıyor. Adamın 10 ay önce öldüğü ve bebeğe gösterilen resimlerin adamın evine, ailesine ve köpeğine ait olduğu ortaya çıkıyor. Ruhani yanı olmayan Ian kafası karışmış vaziyette evinin yolunu tutuyor.

İşin peşini bırakmayan Ian ve Karen’ın araştırması arkadaşları Kenny (Steven Yeun)’nin de yardımıyla global bir göz tarama programı ile çıkmaz sokağa girer. Günlük hayatta güvenlik adına yapılan her tarama veri bankasında saklanarak özel bir kuruluşa satılmaktadır. Ian ve Karen ailelerinin ölmüş bireylerini sistemde sorgular, sonuçlar olumsuzdur. Derken Karen Sofi’nin gözlerinin sorgulanması fikrini ortaya atar, göz taraması sisteme girilir ve Hindistan’da 7 yaşındaki Salomina’nın gözleri ile eşleşme olur.



Ian Hindistan’a gidiyor, Salomina’yı arıyor arıyor. Her yolu deniyor hatta billboarda reklam bile veriyor ama Salomina öksüz ve yetim, yerini bilen yok. Tam ümidini kaybetmişken karşılaşıyorlar. Ian Salomina’ya oğluna yapılan testin benzerini yapıyor; Sofi’nin eşyalarını, sevdiklerini hatta fotoğrafını gösteriyor. Sonuç vasatın altında, %44 eşleşme ile test başarısızlıkla sonuçlanıyor. Ian geçmişini tanmamen ardında bırakarak eşi ve çocuğunun yanına dönüyor.

Film biter, yazılar akar ve eğer o son saniyeleri beklemeden kalktıysanız ekranın karşısından çok şey kaybettiniz.
Bebek Gray’e test yapan doktoru hatırlarsınız, ekranda işte o doktor belirir ve taramanın yapılması için doğru zamanın gelmiş olduğunu söyler.

Ekrandan sistemde taranan gözler ve gözlerin sahipleri akmaya başlar; Einstein, JF Kennedy, Nikola Tesla, Elvis Presley, Saddam Hüseyin… Sonuçlara bakarsınız, kiminin gözü eşleştirilmiştir, kimi sistemde bulunamamıştır. Gözünüz sizin için önemli olan insanların sonuçlarına takılır kalır, mesela Adolf Hitler. Tarama sonuçları akmaya devam ederken ekran kararır.



Biraz daha zorlasam senaryoyu tamamen yazacaktım heralde, ne oldu bilmiyorum ama kendimi durduramadım.

Filmin senaristi ve yönetmeni Mike Cahill, kendisini Another Earth’den hatırlarsınız, hatırlamadıysanız sizin kaybınız.

I, Origins’deki oyunculuk gayet dengeli, ne eksiği ne fazlası var. Michael Pitt beğendiğim oyunculardandır, her rolün adamı olan iyi oyunculardan. Brit Marling ile iyi bir ikili olmuşlar. Astrid Bergès-Frisbey ise biraz zorlama olmasına rağmen karakterinin oyunculuğunu sergiliyor.

Müzikler Will Bates ve Phill Mossman’ın, filme gayet yakışan yumuşak ve duygusal bir soundtrack. The DØ ve Dust It Off filme çok yakışmış, gayet dengeli ve hoş bir albüm olmuş.

Efektler…yok, efektsiz bir bilimkurgu, sadece senaryo ile sizi düşüncelerin derin okyanusuna daldıran bir bilimkurgu.

Gözler kalbin aynasıdır demiş atalarımız. Bu söz evrenseldir aslına bakarsanız, orijinali “eyes are the windows of the soul”dur, Türkçe meali “Gözler ruhun aynasıdır”. Peki ya gözler bundan çok daha fazlasıysa?

B.Kumbay/31.01.2015



Hiç yorum yok:

Apple Airtag ile Kedi Takibi

  Özellikle yaşadığımız 6 Şubat depremi sonrası, dostlarımızın ve çocuklarımızın kaybolma riskini ortadan kaldırmak bir ihtiyaçtan öte gerek...