Pamuk Prenses bu aralar moda, son dönemde severek
izlediğimiz Pamuk Prenses’in gerçek hikayesini anlatan dizi Once Upon A
Time’ın dışında yine Pamuk Prenses’in gerçek hikayesini (!) anlatan
Julia Roberts’ın kötü kraliçe (!) olduğu Mİrror Mirror ve yine Pamuk
Prenses’in gerçek hikayesini (!) anlatan Snow White and the Huntsman
vizyonu işgal etmiş vaziyette. Hollywood’un masal uyarlamalarını
seviyorum, epik-fantastik havasında geçenlere ayrıca bayılıyorum ve
bunun en güzel örneği The Brothers Grimm (2005)’dir. Küçüklüğümüzde
dinlediğimiz masalların gerçek yüzlerinin ne kadar korkunç olabileceğini
anlatan harika bir filmdir fakat aynı şeyi maalesef Snow White and the
Huntsman için söyleyemeyeceğim.
Hikayeyi bilmeyen yoktur haliyle fakat gerçekte bildiğimiz gibi değilmiş ya kısaca bahsetmeden olmaz;
Pamuk Prenses doğar (ismi Kar Beyaz’dır ama nedense biz Pamuk Prenses
olarak tanır ve biliriz), annesi ölür, babası tarafından cennet gibi ve
barış içindeki krallıklarında büyütülür. Babası kötü kraliçeye aşık
olur, kötü kraliçe düğün gecesi kralı öldürür ve krallığı ele geçirir.
Kuledeki zindana hapsedilen Pamuk Prenses krallığın içine düştüğü
felaket durumu görmeden büyümektedir. Bu sırada düzenli olarak “ayna
ayna söyle bana benden güzeli var mı bu dünyada” diye sorarak sihirli
çanağıyla (!) konuştuğunu sanan şizofren, narsist, psikopat ve dengesiz
kraliçe bir gün “Pamuk Prenses” cevabını alınca iyice delirir. Köle
olarak kullandığı kardeşine Pamuk Prensesi huzuruna getirmesini emreder
fakat Pamuk firar eder, ormana kaçar, ormanda güçleri işe yaramayan
kraliçe Pamuk’un peşine ayyaş avcıyı salar. Buraya kadar biliyorsunuz
zaten eh bundan sonrası da birkaç ayrıntı dışında bildiğiniz şekilde
ilerliyor.
Filmin başrollerinde Kristen Stewart (maalesef Snow White), Chris
Hemsworth (çok şükür ki Avcı), Charlize Theron (Kraliçe Ravenna), Sam
Claflin (çakma prens William), Ian McShane (cüce Beith), Bob Hoskins
(cüce Muir), Nick Frost (cüce Nion) gibi isimler var. Yönetmen ilk
yönetmenlik denemesi olan ve devam filmini de yönetecek olan Rupert
Sanders. Müzikler – ki filmin tek güzel tarafı - James Newton Howard’a
ait.
Evet neticeye hızlıca yaklaşmak istiyorum;
öncelikle Snow White and the Huntsman sinemada izlenecek bir film değil.
“Bilmediğiniz hikayesi, gerçek hikayesi” diye önümüze sunulan Pamuk
Prenses’in hikayesinde Pamuk Prenses Kristen Stewart sayesinde kir
içinde, ağzı bir karış açık dolaşan, film boyunca toplasanız 15 cümleyi
anca kurmuş, ruhsuz hissiz surat bir karış bön bön bakan saçma bir
karakter olmuş. Zaman zaman “aa Bella filmleri şaşırmış” dedirtecek
cinsten bir oyunculuk sergiliyor Stewart daha doğrusu oyunculuk
sergileyemiyor. Bu durumda bana da “Eh her zamanki hali, kabahat onun
başrolde olduğu filme gidende” diyip geçmek düşüyor. Avcı’yı canlandıran
Chris Hemsworth, cüceler ve bir miktar da William rolündeki Sam Claflin
filmi götürmeye çalışanlar. Onlar konuşuyor, onlar ölüyor, onlar
mücadele ediyor, Pamuk ise ağzı açık dişler ortada öylece bakıyor.
Gelelim kötü kraliçeye; Charlize Theron güzel bir kraliçe olmuş ne var
ki durup dururken ağlamaları, gereksiz yere bağırmaları, o şizofren
bakışları, kesilmiş sütte banyo yapmaları filan cidden izlerken insana
baygınlık getiriyor. Ayna da bildiğimiz ayna değil zaten, kalkan bozması
altın metal parçası film boyunca iki kez konuşuyor, başka da bir şey
yapmıyor. Filmde ağırlıklı olmasını beklediğim efektler de hayal
kırıklığı; her yerde karga var evet, bir ara bir Trol, bir Geyik, iki
peri, birkaç kuş, bir tosbağa ve bir at da görebiliyoruz. Bir de Belgrad
Ormanı’ndan bozma bir orman var; iki mantar, üç beş salkım söğüt ve bir
dere ile işi çözdüklerini sanmışlar ama olmamış (bkz. Pandora, devamı
gelecek olan bir filme azıcık daha CGI yapsaydınız, son sahnede o ağaç
tümüyle çiçek kaplı olsaydı mesela ölmezdiniz). Filmdeki savaş
sahneleri de olmamış; Game Of Thrones’un Blackwater’ı bile tek başına
tüm savaş sahnelerini ezer geçer. Filmin göze hitap eden (Chris
Hemsworth dışındaki) tek şeyi kostümler; özellikle Kraliçe’nin bok
böceği kabuğundan yapılmış siyah kostümü bir harika. Teknoloji bu kadar
ilerlemişken gren screen yerine oturup yüzlerce bok böceği kabuğundan el
ile işlenmiş kostüm kullanılan başka bir film daha bilmiyorum doğrusu.
Belirtmeden geçemeyeceğim ki maalesef Türkçe dublajlı izlediğim filmin
dublajı da bir felaketti. Karakter sesleri fena değil fakat koskoca
kraliçe “gidiyo, yapıyo, ediyo” diye konuşursa avcı ne yapsın, cüceler
ne yapsın; film boyunca cep telefonları ile oynayan ilkokul
seviyesindeki IQ’su 50 düzeyinde olan gençler ne yapsın. Hiç
yakıştıramadım.
Bu kısmı filmi izlemek istiyorsanız
okumayabilirsiniz ama okursanız da çok şey kaybetmezsiniz zira birazdan
yazacaklarımı filmi izlerken tahmin etmemeniz pek de olası değil.
Snow White and the Huntsman hani Pamuk Prenses’in bilmediğimiz gerçek
hikayesini anlatıyor ya; elmayı Pamuk’a çocukluk aşkı olan William
veriyor, daha sonra öpen de o ama tahmin ettiğimiz üzere Pamuk Avcı’nın
öpücüyle canlanıyor oysa ki Pamuk elmayı yemeden önce William’ı güzelce
öpmüştü yani ona karşı da boş değil. Hadi tüm bunlara tamam ama Pamuk
finalde Avcı’yı görünce sadece tavşan dişlerini gösteriyor; ne bir
teşekkür, ne yanağa bir öpücük, ne bir gülümseme (gerçi Stewart belki de
gülüyor ama biz ruhsuz oluğumuz için fark edemiyoruz) öylece bakıyor
Avcı’ya Edward’a bakarmış gibi. Bunun yanında final izlediğim en saçma
finallerden biriydi; Pamuk’un tacı takılır, çok yaşa kraliçem naraları
eşliğinde Pamuk beş dakika boyunca put gibi ayakta dikilir ve yazılar
akmaya başlar. Yahu insan iki kelime laf eder, her şey eskisi gibi
olacak, krallığımız barış ve bolluk içinde sonsuza kadar ayakta duracak
filan; nasıl bir senaryodur bu, gerçekçi diyorsunuz da gerçekte böyle mi
oluyormuş çok enteresan.
Yani; Snow White and the Huntsman özellikle sinemaya gidip izlenecek bir
film değil. Masalları seviyorsanız oturun evinizde izleyin ama sıkılma
ihtimaliniz yüksek. İllaki Pamuk Prenses’in gerçek hikayesini izlemek
istiyorsanız Mirror Mirror ile görselliğin ön planda olduğu eğlenceli
bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Yok ben gerçekten Pamuk Prenses’in gerçek
hikayesini izlemek istiyorum diyorsanız “Once Upon A Time”ı izleyin ve
bir masal nasıl günümüze uyarlanırmış görün derim.
Bu arada filmin Martı Kitabevi’nden çıkmış bir de kitabı var; kapakta
filmin posterini görünce senaryo uyarlaması sandım fakat son sayfayı
okuyunca şatım kaldım. Kitabın sonunda Pamuk Avcı’ya haydi yoluna diyor
ve William’ın gözlerinin içine bakarak “artık yalnız değilim” diye
düşünüyor. Belki de Stewart o beş dakika boyunca aynen bunları yapmıştır
da ben anlayamadım hem de en önden izlediğim halde.
Ah kraliçem, bebeğe Snow White ismini hangi
kafayla koydun, hadi sen koydun Türkçe’ye Pamuk Prenses diye çeviren
insanoğlu hangi maddenin etkisindeydi merak içerisindeyim.
Not: Filmin özetinde Pamuk Prenses
Avcı’dan savaş sanatı konusunda eğitim alıyor denmekte. Avcı’nın
göstermiş olduğu toplamda bir adet olan hareketi arkadaşım Volkan
üzerinde denedim; gerçekten işe yarıyor yalnız ilk seferde kalbi
tutturmak zor olabilir zira ben göğüs boşluğunu tutturdum.
B.Kumbay / 10.06.12
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Apple Airtag ile Kedi Takibi
Özellikle yaşadığımız 6 Şubat depremi sonrası, dostlarımızın ve çocuklarımızın kaybolma riskini ortadan kaldırmak bir ihtiyaçtan öte gerek...
-
Gerek film gerek kitap olsun serilere bayılırım, tabii özellikle bilimkurgu-fantastik türüne. Açlık Oyunları serisi arka kapağında Stephe...
-
5.01 Sympathy for the Devil Geçen seneki kadar olmasa da gayet güzel bir sezon başlangıcı yaptık. Supernatural'da artık sona yaklaşıldığ...
-
BAY MERCEDES Mavi Unutmanın Rengidir… 10 Nisan 2009, sabaha karşı. Ekonomik krizden nasibini almış binlerce işsiz in...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder