7 Ağustos 2011 Pazar

Carnivàle




"Başlangıçtan önce, cennet ile cehennem arasında gerçekleşen büyük savaştan sonra, Tanrı dünyayı yarattı ve insan dediği yetenek sahibi maymuna hâkimiyet verdi. Her nesilde bir ışığın, bir de karanlığın mahlûkatı doğacaktı. İyilik ve kötülük arasında çok eskiden beri süregelen savaşta kalabalık ordular çarpışacaktı. O zamanlar sihir, asalet ve hayal edilemez bir acımasızlık vardı. İlk atom bombasının Trinity'de denenmesine kadar da böyle oldu. Bundan sonra insanoğlu sonsuza kadar mucizeyi mantıkla takas etmiş oldu."


diyerek başlıyor Carnivàle; iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın birbiriyle dans ettiği, ıssızlığın ortasında dönüp duran dönme dolabı ve ışıl ışıl atlıkarıncasıyla.

Carnivàle, annesinin ölümünden sonra gezici bir karnavala katılarak polislerden kaçan ve tuhaf güçleri olan Ben Hawkins ile California’nın Mintern kasabasında rahiplik yapan ve yine tuhaf güçleri olan Justin Crowe’un ayrı hikâyelerini anlatarak başlıyor. Hikaye 1934 yılında, Amerika'nın tam Büyük Buhran ve Büyük Kuraklık yüzünden beli bükülmüş zamanlarında geçiyor. Carnivàle’da mekan sürekli olarak değişse de tarafları Hawkins’in Karnavalı ve Crowe’un Kilisesi olarak ayırabiliriz. Crowe’un takımında ablası Iris, akıl hocası ve babası saydığı Rahip Norman ve olayların başlamasında çok büyük katkısı olan radyocu Tommy Dolan var. Bu küçük takıma karşılık Hawkins macerasına oldukça kalabalık bir Karnaval’da babası Henry Scudder’ı arayarak başlıyor.

Carnivàle’daki karakterler sayı bakımından fazla olmalarının yanında yapı bakımından da oldukça derin ve karışıklar. Carnivàle’da iyi ve kötü kavramı siyah ve beyazı ayırmak kadar kolay değil. Karakterlerin hemen hepsi gri tonlarında, yaptıkları yanlışlar ve doğrular birbirini götürüyor. Bu gri paletin dışında kalan iki karakter Crowe ve Hawkins ise tam anlamıyla siyah-beyaz, ying ve yang olarak karşımıza çıkıyor. Bu iki karakter her ne kadar birbirinin zıttı ve ebedi düşmanıysa da aynı soydan geliyorlar, kaderleri bağlanmış; daha birbirlerini tanımadan rüyalarında ölümüne dövüşen iki savaşçı.

Oldukça fazla olan karakterleri tek tek anlatmak güç olacak, o yüzden hikayenin gidişatında rolü olan birkaç önemli karakteri anlatmaya çalışacağım.

Hikayenin beyazı Ben Hawkins annesinin ölümü sonrası tek başına kalmış, polislerin kendisini yakalayacağı zor bir anda Carnivàle tarafından bulunuyor ve zorunlu olarak kafileye katılıyor. Sürekli kabus gören, kimseyle konuşmayan ve amacı olmayan Hawkins, kabuslarında gördüğü, daha önce karnavalda çalışmış ve pek de iyi bir üne sahip olmayan Henry Scudder’ın babası olduğunu öğreniyor. Bu sırada karnavalda başına gelen olayların akışına kendini kaptırıyor ve doğumundan beri var olan fakat bastırdığı güçlerini keşfetmeye başlıyor. Hawkins hasta ve yaralıları iyileştirebilmekte, ölüleri diriltebilmekte ne var ki bu gücün bir bedeli var; ölüm. İyileştirdiği veya dirilttiği insanlar için diğer insanların hayat enerjisini kullanmak zorunda olduğunu Carnivàle’ın yöneticisi Samson ve kötü niyetli Profesör Lodz sayesinde keşfeden Hawkins, olayların arkasında babası Scudder ve Carnivàle’ın Yönetimi’nin olduğunu keşfediyor. Bundan sonra Hawkins’in tek amacı babasını bulmak ve sorularına cevap alabilmek.


Hikayenin siyahı Peder Justin Crowe çocukken ablası Iris’le tren kazasından sağ kurtulmuş ve Rahip Norman Balthus tarafından kurtarılıp kilisede yetiştirilen tanrının adamı rolüyle karşımıza çıkıyor. Hıristiyanlığın koyu öğretileri ve kilisenin baskıları arasından sıyrılarak kendi kilisesini kurmaya çalışan Crowe için her şey kilisesi ve içindeki 6 çocuğun yanarak can vermesiyle birden değişiyor. Tanrısını kaybeden ve yollara düşen Justin Crowe evine yeni tanrısını bulmuş olarak yeni bir amaçla dönüyor; karanlığın krallığını kurmak. Bu amaç uğruna ablası Iris ile cinayet dahil hiçbir kötülükten kaçınmayacak, insanların dini duygularını istismar ederek sonuna kadar kullanacak ve krallığını kurmak için tanımadığı ezeli düşmanı Hawkins’in peşine düşecek.


Bu iki ana karakter dışında her bölüm zihnimizde yüzlerce soru uyandıran yan karakterler, hikayenin gizem dolu dokusu, 30’lu yılların Amerika’sını ve Amerikalıları inanılmaz bir gerçeklikle gözler önüne seren kurgusu ile Carnivàle benzeri olmayan bir dizi. Iris göründüğü gibi kötü mü? Yönetim Ben Hawkins’den ne istiyor? Samson’ın olaylardaki rolü ne? Sophie ve annesi Apollonio’nun sakladıkları sır ne? Profesör Lodz neyin peşinde ve kim için çalışıyor? Henry Scudder nerde? Sorularının yanında insanoğlunun tüm kirli, karanlık, buz tutmuş, derin çukurlara gömülmüş yüzünü de tüm karakterin ruhunda görebiliyoruz. Doğaüstü ve gizemli olayların yanında hayatını striptiz ve fuhuş yaparak kazanan Rita Sue, kızları Libby ile Dora Mae ve hepsini satarak geçimlerini sağlayan kocası Felix Dreifuss; küçüklüğünden beri annesinin doğaüstü güçlerini kullanarak fal bakan Sophie; Sophie’ye aşık ama aşkına karşılık bulamayan yalnız Jonesy; hiçliğin ortasındaki kasabalarda Carnivàle’ı ayakta tutmaya çalışan Samson, karavanından hiç çıkmayan ve yüzünü kimsenin görmediği Yönetim. Tüm bu karakterleri ve daha fazlasını yollara düşüren bir karnaval, tüm sakinleri gündüz ölü gece hayalet olarak dolaşan Babylon gibi korkunç kasabalar, çorak topraklar, kavgalar, entrikalar, cinayetler, aşk, ihanet, sevgi, nefret; yaşam ve ölümün iç içe olduğu bir dizi Carnivàle.


Carnivàle’ı izlerken her bölüm sizi şaşırtan, derinden etkileyen ve düşündüren olaylara şahit oluyorsunuz. İşlenen konu hayatın hem içinden hem de o kadar uzak ki, belki de mucizeler gerçekten vardı, belki iyi ve kötü eskiden bu şekilde savaşırdı atom bombaları ile değil diyorsunuz. İnsana sevdiklerini hatırlatan, kendi içindeki karanlığa baktıran sisler içinde bir atmosferi var Carnivàle’ın, o atmosferi ne kadar solursanız kendinizi o kadar o yıldız desenli ışıklarıyla dönüp duran dönme dolapta hissediyorsunuz. İnsanların taktığı maskeler teker teker düştükçe, ardındaki suratlara bakıyor ve insanoğlunun ruhunu gerçek anlamda görebiliyorsunuz Carnivàle’da. Şeytanın ve kaosun aslında içinizde olduğunu anlıyorsunuz, o hep içinizdeydi hep de içinizde olacak.

Carnivàle iki sezon ve 24 bölümün ardından HBO tarafından iptal edildi. Dizinin reklam ve tanıtımını yapmayan HBO iptal nedeni olarak bölüm başına 4.5 milyon $’lık yüksek maliyeti gösterdi. Dizinin 10.000’den fazla hayranı, yapımcı Dan Knauf ve tüm oyuncu kadrosunun örgütlenmesine rağmen 2009 yılında Carnivàle’ın devamı olmayacağı anlaşılmıştı. 2010’lu yıllarda yayınlanmış olsa kaderinin çok daha farklı olacağını düşündüğüm Carnivàle ile tanışmam her ne kadar geç olsa da, beni derinden etkileyen yapımlardan biri olarak kalacak. Konu olsun, kurgu olsun, inanılmaz atmosferi ve müzikleri olsun, kostüm tasarımından ev ve kasabalara, arabalara kadar 30’lu yılların Amerika’sını yansıtan yüzü olsun Carnivàle inanılmaz bir yapım. Usta oyuncu kadrosunun da buna etkisi çok büyük zira Ben Hawkins’i canlandıran Nick Stahl, Justin Crowe’u canlandıran Clancy Brown, onların yanında Michael J Anderson, Tim DeKay, John Savage, Amy Madigan, Clea DuVall ve diğer tüm oyuncular inanılmazlar. Hepsi sizi farklı bir dünyaya götürüyor, izliyor, görüyor, sorguluyor ve yaşıyorsunuz. Bir yaz akşamı kendinizi Carnivàle’da buluyorsunuz, dönme dolap için iki biletiniz bedava.



B.Kumbay / 07.08.2011

Hiç yorum yok:

Apple Airtag ile Kedi Takibi

  Özellikle yaşadığımız 6 Şubat depremi sonrası, dostlarımızın ve çocuklarımızın kaybolma riskini ortadan kaldırmak bir ihtiyaçtan öte gerek...