13 Aralık 2008 Cumartesi

The Day The Earth Stood Still

Yapım Yılı: 2008
Süre: 103 dk
Yönetmen Scott Derrickson
Müzik Tyler Bates
Oyuncular
Keanu Reeves -- Klaatu
Jennifer Connelly -- Helen


The Day the Earth Stood Still - (Dünyanın Durduğu Gün)

Ünlü bilimci Dr. Helen Benson kendisini, insanlığı dünyanın beklediği krize karşı uyarmak için gelen uzaylı Klaatu ile yüzyüze bulur. Helen'in kontrolü dışındaki güçler Klaatu'ya düşman gözüyle bakarlar ve dünya liderleriyle temasa geçmesini önlerler. Helen'in, Klaatu'ya dünyanın kurtarılmaya değer bir yer olduğunu göstermesi gerekmektedir.




Birazdan okumaya niyetlenmiş olduğunuz yazı bol bol spoiler içeriyor, filmi izlemek isteyenlerin izledikten sonra okumalarını tavsiye ederim.

Önümüzdeki manzara filmlerden, dizilerden, kitaplardan gördüğümüz bir manzara; Olağanüstü güzellikte ve büyüklükte yeşil ışıklar saçan bir küre. Kürenin içinden çıkan ve kör edici ışıkta belli belirsiz görünen bir varlık. O varlıkla ilk temas etmek için yanına gitmiş elini uzatan bir bilim insanı. Bu iki varlık tam el ele tutuşacakken bilinmeyen tehdidi yok etmek için gelmiş polis ve asker birliklerinden bir silah ateşleniyor; bilim insanının giysisi ve başlığı kan içinde kalırken dost mu düşman mı bilmediğimiz varlık yere yığılıveriyor. O anlamasa da bu dünyaca hoşgeldin demek.

The Day The Earth Stood Still bir yeniden çevrim. Orjinal filmi izlemedim ama fragmanı bir felaket - uzaylı istilası bilimkurgusu izlenimi bırakmıştı bende. Film bunlardan çok öte, öncelikle bir felaket filmi değil, bir uzaylı istilası filmi hiç değil. Anlayan için bu koskoca ve neredeyse bomboş evrende sayılı olan hayat sürdürülebilir gezegenlerden biri olan bir Dünya'nın kurtarılma girişiminin öyküsü.

Klaatu ve uzayda varlığını sürdüren diğer akıllı yaşam formları böyle değerli bir gezegeni öldürmekte olan asalak yaşam formu insanlığı yüzyıllardır gözlemlemekte hatta aralarından birkaçı aramızda yaşlanmış, ne kadar bencil, cahil, vahşi ve yok edici olduğumuza bizzat şahit olmuşlar. Klaatu'nun görevi yok olma eşiğini çoktan geçmiş olan Dünya'yı insanoğlundan arındırarak gezegene ve üzerinde yaşamakta olan sakinlere yeni bir başlangıç sağlamak. Bu amacı ona yardım eden tek insan olan Dr. Helen Benson'a da çok güzel tek bir cümleyle ifade ediyor;

“If the Earth dies, you die. If you die, the Earth survives.”

Klaatu dünya'da zaman geçirdikçe, Helen ve oğlunun ilişkisini gördükçe, kendi ırkından olan ve 70 yıldır aramızda yaşayan bir arkadaşıyla konuşunca insanlığı yok etmenin doğruluğu ve yanlışlığı üzerine düşünmeye başlıyor ama bu arada peşinde polis, FBI ve tüm Amerika var, küresinin üzerinde bombalar patlıyor, Amerikan Başkanı ölüm emrini veriyor, koruyucusu yaşayan robot parçalara ayrılmaya çalışılıyor yani insanoğlu iş başında. Sonunda Klaatu prosesi başlatıyor; yüzlerce küre canlı örnekleri alıp uzaya geri dönüyor ve etrafı trilyonlarca nano böcek sarıyor; dalgalar halinde önlerine ne çıkarsa tam anlamıyla yok ediyorlar.

Filmin bundan sonrası beklediğim gibi olmasa da bütününe baktığımda beklentilerimi karşılayan bir filmdi The Day The Earth Stood Still. Keanu Klaatu rolünde gayet başarılıydı; hisleri olmayan ama yine de sonunda hislerine yenik düşen bir varlığı oynamak kolay değil. Efektler, kurgu her şey gayet güzeldi yalnız filmin sonu ve aksiyon düzeyi beni pek tatmin edemedi.

Filmden en çarpıcı sahneler nelerdi dersek; özellikle Klaatu ve 70'lik japon hemşerisinin konuşması ile başlayabiliriz. Aramızda 70 yıldır yaşayan japon amca ilk önceleri bu göreve onu yolladıkları için lanetler okurken Klaatu'nun "gezegeni terk etmenin vakti geldi" teklifine "ben hiç bir yere gitmiyorum, burası benim evim ve insanları seviyorum" yanıtını vererek bize gerçek sevginin nasıl bir şey olabileceğine dair ipuçları veriyor; yakan, yıkan, yok eden, uzaylı olduğunu bilseler onu DNA'sına kadar ayıracak bir türü koşulsuz seviyor. Beslemesi oldukça zor bir duygu olsa gerek.

En çok etkilendiğim sahnelerden bir diğeri nano robotların her şeyi yiyip bitirme sahneleri. Michael Crichton'ın AV'ında da aynen böyle oluyordu sanki kitap canlanmış da izliyor gibi oldum gerçekten güzeldi.

Vee tabi bir diğer sahne Klaatu'nun kendini Helen, oğlu ve insanlık için feda etmesi. Gerçi halen yaşadığını ve 2 yıl sonra başladığı işi bitirmek için geri geleceğini düşünüyorum ama güzel sahneydi. Nanit sürüsünün içinde ilerlerken birden Constantine'i görür gibi oldum, Keanu'ya bu tür roller çok yakışıyor böyle devam etsin.

Ana fikre gelirsek; her zaman savunduğum bir fikir bu. İnsanoğlu değişmeden, evrilmeden tüm canlıları, doğal kaynakları, kendini ve tüm dünyayı yok edecek. Bir şeylerin farkına varmamızın gerektiği o dönemi çoktan geçtik; günden güne batıyoruz, farkındayız ama yaptıklarımıza devam ediyoruz. İnsanoğlu elbet birgün kendi kendini yok edecek ve soyu tükenecektir, umarım kendimizle birlikte bu güzel gezegeni ve içinde yaşayan ve en az bizim kadar yaşama hakkı olan milyonlarca canlıyı da yok etmeyiz. Umarım bizi durduracak bir Klaatu vardır ve umarım tereddüt ederek bize son bir şans vermez. Çünkü o son şans tüm gezegenin yok olmasına neden olacak bir idam kararı olacaktır.



B.Kumbay

1 Aralık 2008 Pazartesi

Burn After Reading

Yapım Yılı: 2008
Süre: 96 dk

Brad Pitt -- Chad Feldheimer
George Clooney -- Harry Pfarrer
Tilda Swinton -- Katie Cox
John Malkovich -- Ozzie Cox
Frances McDormand -- Linda Litzke
Richard Jenkins -- Ted Treffon

Yönetmen
Ethan Coen
Joel Coen


Ozzie Cox; hayatı boyunca akılsız insanlarla mücadele etmiş CIA'de orta düzey istihbaratta çalışan evli, kendi halinde bir adam. Birgün sudan bir sebeple işine son verilince hayattan (ve devletten) hıncını alabilmek için çok gizli (!) olan hayatını yazmaya karar veriyor. Verilerini güzelce tpluyor ve başlıyor bilgisayarında yazmaya. Katie Cox; Ozzie'nin çocuk doktoru çatlak ve yelloz karısı. Ozzie işten çıkıp da hayatını yazmaya karar verince parasal durumdan endişelenerek boşanma davası açmak için gizlice Ozzie'nin banka hesap numaralarını ve mal varlığını öğrenmek adına bilgisayarındaki verilerini cd'ye çekip avukata veriyor. Avukat cd'yi asistanına veriyor, asistan cd'yi jimnastik salonunda düşürüyor. Cd'yi çalışanlardan biri bulup Chad Feldheimer'a veriyor. Chad beyni tamamen kaslarına kaymış, zeka yoksunu bir şahıs olduğundan cd'nin içindekileri çook çok önemli zannedip çalışma arkadaşı Linda Litzke'ye cd'nin sahibine şantaj yapma fikrini açıklıyor. Linda Chad gibi zeka yoksunu olsa da Chad'de olmayan güçlü bir özelliği var; hırsı. Linda internetten dahi olsa kendine sürekli bir sevgili bulabilmek için 4-5 tane estetik ameliyat geçirip kendini yenilemeli yoksa sonsuza dek bekar kalacak. Sigorta masrafları karşılamadığı için para sıkıntısı çeken Linda'nın tek tutunacağı dal da bu cd olunca Linda para için cd'yi Ruslar'a (onlar olmazsa Çinliler var nasılsa) götürecek kadar vatansever biri. Bu arada netten tanıştığı kıro, işe yaramaz, seks manyağı, karı parası yiyen Harry Pfarrer aynı zamanda Katie Cox'un sevgilisi. Herkes birbirini aldatır, birbirine şantaj yapar ve birbirini takip ederken işin içine birkaç boşanma avukatı, Ruslar ve CIA'de katılınca ortada 1 cd, birkaç ceset ve neye uğradığını anlayamayan insanlar kaynıyor.


Burn After Reading çok akıllı bir senaryosu ve kurgusu olan, zengin ve iyi oyuncu kadrosuyla insanı şaşkına çevirirken güldürmeyi başaran akıllı bir film. Benzerlerinin aksine (ünlü oyuncuların oynadığı ve bu arada birbirleri ile rekabet içinde oldukları filmler) her bir ünlü oyuncunun sıradışı bir karakteri ve birbirleri ile gayet doğal oyunculuk ilişkileri var. O kadar ki Brad Pitt şimdiye dek gördüğüm en iyi performansını sergilemiş (o kadar ki zeka yoksunluk derecesi yüzünden birkaç yerde tokatlayasım geldi), George Clooney deseniz o kadar illet bir adamı o kadar gerçekçi oynuyor ki "ben onun bu kadar iyi oyuncu olduğunu bilmezdim" demek durumundayım. Frances McDormand bu kadar beyinsiz bir karakteri canlandırabilmek için çok çalıştı mı merak ediyorum ama tek kelimeyle bir harika, keza Tilda Swinton ve John Malkovich de harikalar yaratmışlar ama sanırım filmdeki en büyük övgüyü Coen Kardeşler hak ediyorlar.


İzlerken bir yerde (George - Brad sahnesi) kendimi kaybettiğim, hemen hemen her yerde içten içten güldüğüm bu doğal komediyi herkes izlemeli kanaatindeyim. Burn After Reading çok başarılı bir kara mizah, çok gerçekçi bir film. Mutlaka izleyin.

B.Kumbay

Apple Airtag ile Kedi Takibi

  Özellikle yaşadığımız 6 Şubat depremi sonrası, dostlarımızın ve çocuklarımızın kaybolma riskini ortadan kaldırmak bir ihtiyaçtan öte gerek...