Türk Kültüründe Vampirler
Seçkin Sarpkaya & Mehmet Berk Yaltırık
Sayfa Sayısı: 170, Basım Yılı: 2018, Karakum Yayınevi
Doğaüstü yaratıklara inanıyorum çünkü bu gezegen, üzerinde tek marifeti
alet kullanmak olan insanoğlunun yaşayamayacağı kadar mucizelerle dolu.
Türkiye’de yaşayan bir fantastik-korku severin en büyük derdi okuyacak,
öğrenecek, izleyecek malzemenin azlığıdır. Bu kitap Türk tarihindeki mevcut
malzemeleri bir araya getirerek size güzel bir yemek sunuyor. Yazarlar, vampir
nedir sorusundan başlıyor, dünyadaki inanışlardan devam ederek Türk kültüründe
geçmişten günümüze vampir olgusunu inceliyor, bu sırada Türkçe kaynaklardan,
masallardan, yazılmış kitaplardan örnekler de veriyor. Kitap sıkmayan dili,
verilen güzel örnekler ve bölümlerin birbirine bağlanışı açısından çok güzel
bir çalışma olmuş.
Kitapta beni memnun etmeyen iki nokta var; birincisi Voyvoda III. Vlad
Tepeş’den ve Osmanlı bağlantısından bahsedilmemesi. Merak edenler için yazının
en sonunda kendi fotoğrafının altında kısa bir bilgi paylaşımı yaptım. İkincisi
ise Tarihçi (The Historian)- Elizabeth Kostova kitabından bahsedilmemesi ki
Tarihçi’de hikayenin önemli bir kısmı İstanbul’da geçer ve şahane bir vampir
romanıdır, bizim için önemli olduğunu düşünüyorum, görememek büyük hayal
kırıklığıydı. Bunun dışında iki yazarın kitabı ikiye bölmesi ve birbirini
tekrar etmemesi güzel, içerik illüstrasyonlarla zenginleştirilse çok daha güzel
olabilirdi. Vampirlere ve doğaüstü varlıklara ilginiz varsa kaçırılmayacak bir
kaynak kitabı.
Yazının devamında kitaptan beğendiğim kısımların alıntılarını paylaşacağım,
süprizi kaçsın istemiyorsanız bu cümlenim sonundan itibaren ayrılabiliriz,
şimdiden iyi okumalar dilerim.
Vampir, bir tür yaşayan ölüdür ve gömüldüğü yerden çıkıp gelerek
yaşayanların kanını emen bir ceset veya ruhsuz bir bedendir.
Türk Vampirleri arasında başlıcaları; Yek, Obur, Upir, Veber, Yalmavuz,
Cadı, Albastı, Dev, Emegen, Erlik Han, Celbegen.
“Pertev Naili Boratav, Türk kültüründeki cadının Avrupa inançlarındaki
vampirle eş olduğunu belirtirken cadıların mezarlardaki yeni gömülmüş ölüleri
yediğini ve geçmişte cadıları etkisiz hale getiren uzman cadılar olduğunu ifade
eder. Türkiye sahası masallarına baktığımızda da cadıların evlerine
hapsettikleri çocukları yedikleri görülür. Afyonkarahisar’dan derlenen bir
masalda ise cadı, evine hapsettiği kız kaçınca kızın evini bulur ve kızın kapıdan
uzattığı parmağından kanını emer.”
“Türk kültüründe vampir olarak kabul edebileceğimiz mitolojik varlıklar,
mitler, destanlar, halk inançları, efsaneler ve masallarda vardır. Vampir
kelimesinin kökeni Türkçedir. Kırım, Batı Sibirya ve Balkanlarda yaşayan
Türklerim dilindeki upir ve benzeri ifadeler batıdaki vampir kelimesinin
kökenini teşkil etmektedir.”
“Lisan-ı tatarda “obur”caduya ve sihirbaz avrete ve mezarda dirilene
derler.” Evliya Çelebi, Seyahatname (XVII. yy)
Evliya Çelebi Seyahatname 7. Ciltte 24 Nisan 1666 tarihinde Kafkaslar’da
tanık olduğu gökyüzünde geçen Obur-Uyuz Cengi’nden bahseder.
Bram Stoker’ın Batı korku edebiyatının önemli eserlerinden sayılan Dracula
(1897) adlı romanını yazarken, ünlü Türkolog Arminius Vamberly’den edindiği bilgilerden
faydalandığı bilinmektedir.
Türkçe edebiyatta ilk korku romanı aynı zamanda ilk vampir romanı Kazıklı
Voyvoda - Drakula İstanbul’da 1928 yılında Ali Rıza Seyfi tarafından
yazılmıştır.
BKumbay, 31.08.2019
Kazıklı Voyvoda olarak bilinen III.Vlad Tepeş 1431 yılında Macaristan’ın
Segesşvar bölgesinde doğdu. III.Vlad’ın dedelerinin Eflak bölgesinde yaşadığı,
Eflak bölgesinin en köklü ve güçlü ailesi olarak bilinir. Moğol istilası
sırasında Anadolu’ya gelen Bizans ve Rumeli toprakları üzerine akın yapan
Osmanlı Türkleri, kısa sürede Tuna kıyılarına dayanan ve yer arayan Türk
akıncıları karşısında III.Vlad’ın ataları çaresiz kalmış ve Türk tabiine
girmişlerdir. III.Vlad’ın babası (II.Vlad) 1431 yılında Osmanlı İmparatorluğuna
karşı müttefik bulmak için Almanya’nın Nürnberg şehrinde bulunan ve Avrupa’nın
çeşitli ülkelerini yöneten kraliyet ailelerinden gelen prenslerin kurduğu
ejderha tarikatına katıldı. (Adı geçen tarikat günümüzde halen devam etmekte,
faaliyetlerini vakıf adı altında sürdürmektedir). II.Vlad’ın asıl amacı Osmanlı
akınlarını durdurmaktı. Bu örgüte girdikten sonra ejderha sembolünü ailenin
simgesi yaptı ve bu sebeple ona Romen dilinde ejderha manasına gelen “Drakul”
ismi verildi. Bu nedenle oğullarına ejderhanın oğlu manasına gelen Drakula adı
verildi. Böylece Prens III.Vlad doğduğunda Drakula adıyla anılmaya başlandı.
Tabii III.Vlad’da babası gibi Türklerin himayesine girmeyi reddetti. Daha sonra
prens III.Vlad’ın babası (II.Vlad) Türk saldırılar karşısında pes ederek tekrar
Osmanlı İmparatorluğuna bağlandı.
III.Vlad, 12 yaşındayken babasının Osmanlılarla yaptığı anlaşma gereği,
1442 yılında küçük kardeşi Radul ile birlikte Edirne sarayında tutuluyordu.
İşte asıl efsane burada başladı, Şehzade Mehmed (II.Mehmed) ile birlikte Molla
Gürani’den eğitim alan Drakula 1448 yılına kadar Osmanlı ülkesinde kaldı.
Osmanlı’da iken sürekli öldürülme korkusu yaşadığı ve bu dönemde aklını yitirip
sadistleştiği ve psikopatlaştığı söylenir.
Drakula adı verilen prens III.Vlad otoritesini sağlamlaştırmak için
hükümdarlığı boyunca uyguladığı terörle her yere korku saldı. Romen
kayıtlarında cellat, Almanların cadı, Türklerin Kazıklı Voyvoda dediği prens
Drakula, işkenceleri ile ün salmıştır. Her işkenceleri adeta şenlik havasında
yapmıştır. Drakula’nın en sevdiği işkence şekli olan kazık işkencesiydi. Kazığa
geçirdiği insanların oluşturduğu bir dairenin ortasında saray halkı ile beraber
yemek yemekten büyük zevk alırdı. Eline Türk esirler geçince, ayaklarındaki
derinin yüzülmesini, açığa çıkan etin üzerine tuz dökülmesini ve ızdırabın
artması için keçilere yalatılmasını emrederdi. Venedik elçileri şapkalarının
düşmesinden çekindikleri için önünde eğilemeyince, şapkalarını kafalarına
çivilemiştir. Bir gün şehirdeki bütün dilencileri çağırtarak büyük bir ziyafet
verdi. Dilencileri iyice doyurduktan sonra masayı ateşe verdirip, hepsini diri
diri yaktı. Bir defa da birkaç kadının göğüslerini kestirip yerlerine
çocuklarının başlarını diktirmişti. Bazı kadınları da kazanlara attırıp
haşlatıyor, etlerini çocuklarına yediriyordu. İnsanları doğramak, kazanlarda
kaynatmak için özel yöntemler uygulamıştı. Bir gün eşek üzerinde tesadüf ettiği
bir papazı eşekle birlikte kazığa geçirtti. Hamile olduğunu söyleyen bir
sevgilisinin karnını yarıp doğru söyleyip söylemediğine bakmıştı. Dil öğrenmek
için Eflak’a gelen dört yüz Macar ve Erdelli genci casus oldukları gerekçesi
ile diri diri yaktı. Bohemyalı altı yüz kadar tüccarı da Pazar yerinde kazığa
vurdurdu.
Drakula, katoliklerden bir prenses ile evlenip, himayesini genişletmesiyle
ve Macar kralının desteğini de almasıyla birlikte, 1459 yılından itibaren
Osmanlı’ya ödemesi gereken vergiyi ödememeye başladı. Drakula, 1460-1461
yılları arasında Tuna nehrini geçerek bölgede katliamlar yapmıştır. Binlerce
Türk ve Bulgar öldürmüştür. Bunun üzerine 1462 yılında Sultan II.Mehmed Eflak
Voyvodası üzerine sefere çıkmıştır. Osmanlı askerleri 1462 de Targovişte
kalesini alınca III.Vlad yani Drakula, daha fazla dayanamayıp Macaristan’a
kaçtı ve kardeşi Radu tahta geçti. Fatih Sultan Mehmet’in saldırısından çekinen
Macar kralı Corvinus, Drakula’yı tutuklatıp hapsetti ve 12 yıl boyunca tutsak
kaldı. 1475 yılında kardeşi Radu ölünce Drakula tahta geçmek ve Macar desteğini
almak için katolik olmayı seçti. 1476 yılında ülkesine dönerek tahtı ele
geçirdi. III.Vlad Tepeş’in tekrar Eflak Voyvodası ilan edilmesinden sonra
Osmanlı akıncıları tekrar sefere çıkmış ve Drakula Osmanlı akıncıları
tarafından Aralık 1476 Bükreş yakınlarında öldürülmüştür.
Kazıklı Voyvoda Yani Vlad Tepeş (III.Vlad), Romanya Tarihinde kahraman
olarak anılmaktadır. Romanya ordusu ürettiği bir helikoptere onun ismini
vermiştir. Hüküm süresi boyunca bir çok vahşete imza atmış olan Vlad kan
dökücülüğü sebebiyle vampir olarak efsaneleşmiş ve filmlere konu olmuştur.
Kaynak: tarihkitabi.com