Ve şimdi, göğün
muazzam büyük olduğu, suyun muazzam büyük olduğu ve kumsalın o kadar
uzun olduğu yalnız sonbaharda, son bir kez gelmiştim, yalnız olarak…
Sonbahar Ülkesi, Ray Bradbury’nin okuduğum ilk
kitabı. Sonbahar Ülkesi, ölüm, yaşam, yaşamın kıyısı ve ötesindekiler ile
ilgili. Sonbahar Ülkesi hayatımda okuduğum en güzel hikaye kitaplarından biri.
Stephen King’in de dediği gibi, kısa hikaye yazmak
zordur. O sayılı birkaç düzine sayfaya bir olayı ya da birinin hayatını
sığdırabilmek, okuyucuyu belki de olmayan bir sonla tatmin edebilmek. Sonbahar
Ülkesi’ndeki her bir hikaye kısa hikaye tarzının en iyi, en harika örneklerinden,
her birinin özgün yapısı, ilginç karakterleri, dramdan korkuya kadar değişik tarzları
var. Ray Bradbury’nin inanılmaz anlatımı ile, hem karmaşık hem sade olarak,
görmediğiniz dünyalara açılan pencerelerden, bilmediğiniz varlıklardan hiç
duymadığınız şarkılar halinde, sayfalardan gözlerinize, gözlerinizden beyninize
ve ruhunuza taşınıyor. Toplam ondokuz hikayenin ondokuzu da birbirinden çarpıcı.
Ondokuz hikaye de ölümle ilgili, yaşamla ilgili, ölümle yaşam arasındaki
sonbaharla ilgili. Karakterler sizden bizden birileri olduğundan okurken
rahatlıkla empati yapabiliyor; bazen korkuyor, bazen şaşırıyor, bazen
üzülüyorsunuz.
Sonbahar Ülkesi’ndeki ondokuz hikayeden ispiyon vermeden kısaca
bahsetmeye çalışacağım, bir hayli zor olacak ama.
Cüce: Herkesin içinde kendinden bir şeyler bulabileceği bir hikaye.
İnsan göründüğü gibi mi olmak ister yoksa olduğu gibi görünmek mi işte bütün
mesele bu.
Sıradaki: Kitapta beni en çok etkileyen hikaye diyebilirim. Meksika’da
karnaval zamanı evli bir çiftin mumya mezarlığını ziyaret etmesiyle başlar her
şey, ya da biter.
H. Matisse’in Uyanık Poker Fişi: İnsan dikkat çekmek için, gözde
olabilmek için, şöhret için neleri göze alabilir?
İskelet: Yine oldukça etkileyici bir hikaye İskelet. Hepimizin içinde
bir iskelet var, kapkara iki deliğinden bir kurukafanın içinden bakıyorsunuz
dünyaya farkında mısınız?
Kavanoz: Neye baktığımız önemli değil aslında, önemli olan ne olduğuna
inandığımız.
Göl: Bittiğinde beni ağlatan hikaye. Çocukluğumuza dönebilsek keşke,
hep öyle saf kalsak, sadık kalsak…
Elçi: Bazen en iyi dost en büyük düşman olabilir istemeden.
Ateşe Tutulmuş: Ne olacağını bilsek de kaderi değiştirebilir miyiz ki?
Küçük Katil: Yine inanılmaz etkilendiğim çok çarpıcı bir hikaye. Çok
masum bir katiliniz olsa yanı başınızda ve de kimse size inanmasa.
Kalabalık: Hani her kazada kaza yerinde bitiveren o insanlar var ya,
onlar nereden çıkıp geliyor ki acaba?
Kutudaki Kukla: Ama ölüm nedir? Başka bir oda mı? Mavi bir oda, yeşil
bir oda, şimdiye kadarki bütün odalardan daha büyük bir oda! Ama anahtarı
nerede?
Tırpan: İnsanı gerçek anlamda sarsan bir hikaye, bir tırpan ve sonsuz
bir buğday tarlasının öyküsü.
Einar Amca: Umut üzerine bir hikaye, uçamayabilirsin ama mutlu
olabilirsin yine de.
Rüzgar: Düşününüz mü hiç rüzgara kapılıp yiten tüm o ruhlar neredeler?
Üst Kattaki Adam: Ne demişler; çocuktan al haberi.
Yaşlı Bir Kadın Vardı: Ölüm yok belki de, belki inanmazsanız hiç olmaz?
Sarnıç: Bir sarnıçta yaşamak istemez miydiniz?
Eve Dönüş: Bilmediğimiz bir dünyanın gezginleri bir araya geliyor ama orada
da insan kuralları geçerli; farklı olan istenmiyor.
Dudley Stone’un Muhteşem Ölümü: En çok sevdiğiniz, hayranı olduğunuz
yazar açıklama yapsa, bir daha yazmıyorum kalemle kağıtla işim bitti dese
mesela?
Sonbahar Ülkesi 406 sayfa, yazar
Ray Bradbury, yayınevi İthaki.
Okumazsanız çok şeyden fazlasını kaçırırsınız.
Not: Stephen King’in Ray Bradbury’yi sevdiği ve ondan etkilendiği
biliniyor. Sarnıç bana fena halde O’yu anımsattı, iki eseri de okuyanlar varsa
bilmem ne derler bu duruma.
B.Kumbay/08.03.2015