6 Şubat 2012 Pazartesi

The Fourth Kind


Cennet gibi bir yer hayal edin, Alaska’nın el değmemiş doğasında dağların, ormanların ve okyanusun arasına saklanmış, anakara ile ulaşımı anca uçak ile sağlanabilen, nadiren suç işlenen sakin insanların yaşadığı bir kasaba. Sabahın bir köründe karanlık odanızda uyandığınızda camınızdaki bir baykuş tarafından gözetlendiğinizi fark ettiğiniz, bu durumun neredeyse kasaba sakinlerinin yarısının başına sürekli geldiği, 1960’ların başından beri FBI’ın 2000’den fazla ziyaret ettiği, nerede oldukları asla bulunamayan yüzlerce kaybolmuş sakini ile yazları serin ve sağanak yağmurlu cennetten bir köşe Nome Alaska. Tek sakinlerinin insanlar olmayabileceği gizli saklı bir yer.

Nome’da kocası, oğlu ve kızı ile sakin bir hayat yaşayan psikiyatrist Dr. Abigail Tyler’ın dünyası bir gece kocasının yatakta hemen yanında bıçaklanarak öldürülmesiyle yıkılır. Olaydan sonra küçük kızı görme yetisini yitirir ve oğlu kendisini suçlarken Dr. Tyler kendini hastalarına ve kocasının araştırmasına yoğunlaştırarak hayatının biraz olsun normale dönebilmesi için çabalarken hastalarının ortak uykusuzluk problemi dikkatini çekmeye başlar. Kasabadaki birçok insan gibi Dr. Abigail’in hastaları gecenin bir yarısı nedensiz uyanmakta ve camlarındaki beyaz bir baykuşun kendilerini izlediğini görmekte fakat başka hiçbir şey hatırlamamaktadır. Bu gizemi çözebilmek için Dr. Tyler hastalarından biri olan Tommy üzerinde hipnoz uygulamaya karar verir fakat sonuç yıkıcı olur; Tommy ne gördüğünü Dr. Tyler’a söylemez ve ailesini ve kendini öldürerek Nome tarihindeki en korkunç cinayet-intihar vakasını gerçekleştirir. Olay sonrası kasabanın şerifi August’un öfkesini ve dikkatini üzerine yönelttiği Abigail bu gizemi çözebilmek için meslektaşı ve yakın arkadaşı Dr. Abel Campos’dan yardım ister fakat araştırmaya devam ettikçe hayatı tam anlamıyla cehenneme dönecektir. 



The Fourth Kind her ne kadar tipik uzaylı filmlerinden biri gibi görünse de onu benzerlerinden ayıran önemli bir farka sahip; filmdeki kişiler, mekanlar ve olaylar gerçek. Yönetmen Olatunde Osunsanmi gerçek bir hikayeden yola çıkarak çektiği filmi gerçek video ve ses kayıtları ve hatta Dr. Abigail Tyler ile yaptığı röportajdan parçalar ile birleştirerek ortaya benzeri az görülen ürkütücü ve kanınızı dondurabilecek bir yapım ortaya çıkarmış. 01-09 Ekim 2000 tarihleri arasında geçen film boyunca hikayenin vurucu noktalarını açıklamak için Dr. Tyler ile karşılıklı konuşma kaydını, Dr. Tyler’ın hastalarını hipnotize ettiği sırada çektiği videoları, yine kendine ait ses kayıtlarını, videoları ve hatta polis kamerası görüntülerini kullanan Osunsanmi, elle tutulur gözle görülür kanıtlarla desteklediği bir bilimkurguyu önümüze sererken yer yer ekranın dörde bölündüğü ve gerçekle beyaz perde yansımasının bir arada olduğu sahneleri izleyebiliyorsunuz. Filmde karakterler üzerinde fazla durulmaması ve olaylara odaklanılması kendinizi hikayeye kaptırmanıza neden oluyor, zaten baş karakter yaptıklarını, yaşadıklarını ve hissettiklerini o kadar vurucu bir şekilde anlatıyor ki Dr. Tyler’ı canlandıran Milla Jovovich’in fazladan efor sergileyerek karakterin derinliklerini yansıtmasına gerek kalmıyor. Yine de Jovovich Dr. Tyler’ın hayatla başa çıkabilmek adına girdiği savaşta takındığı soğukkanlı fakat bir o kadar deliliğin sınırlarında gezen ruh halini gayet iyi canlandırmış, keza diğer oyuncular da görevlerini layıkıyla yerine getirmişler.

The Fourth Kind’ın başarılı diğer yönleri ise kurgusu, kendini fazla açıklamaya gerek duymayan konusu, vurucu müzikleri ve mekan kullanımı. Gereksiz diyalogların olmadığı filmde özellikle gerçek videoların kullanılışı ve gerçekle kurgunun kaynaştırılması çok başarılı o kadar ki birkaç yerde ciddi anlamda korkabilirsiniz. Sürpriz olmayan finali ile de gerçekliğini koruyan The Fourth Kind’ı izlerken belgesel tadında bir film izleyeceğiniz garanti. Peki filmde anlatılanlar gerçek mi? Bu sorunun cevabını vermek de size kalıyor.

Son olarak Dr. Abigail Tyler filme adını veren Dördüncü Tür’ün ne olduğunu filmin yönetmeni Olatunde Osunsanmi’ye şu şekilde açıklıyor;

Birinci tür etkileşim demek, UFO gördüğünüz anlamına gelir.
İkinci tür, bunun kanıtına rastladığınızda olur; tarlalarda oluşan daireler, radyasyon gibi.
Üçüncü tür, birebir temas demektir.
Ama dördüncü tür; dördüncüden daha korkunç bir şey olamaz.
Çünkü dördüncüsü, uzaylıların sizi kaçırmasıdır.



Not: Filmin sonunda uzaylıların varlığına inandım veya inanmadım şeklinde bir şey söyleyemeyeceğim. Milyarlarca galaksi ve sayısız gezegene sahip evrenimizde yalnız olduğumuzu zaten düşünmüyorum fakat başka bir türün gelip bizi kontrol altına aldığı, üzerimizde deneyler yaparak bize medeniyeti öğrettiği, piramitleri ve nedenini nasılını çözemediğimiz diğer gizemleri bağladığımız tanrılar oldukları olgusuna inanmak; zaten aramızda yaşayan hamuru bizden farklı varlıklara inanmaktan daha zor benim için. Filmi izledikten sonra kültürümüzün korku temelini oluşturan ateşin varlıklarını biraz olsun düşünürseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu arada belirtmekte fayda var ki filmdeki gerçek olarak sunulan materyalin yalan olduğuna dair iddialar var ya da başka şekilde söylemek gerekirse bu materyalin doğru olmadığına dair iddialar mevcut. FBI her zamanki gibi olayların filmdeki gibi olmadığını, uykusuzluk ve travmaların içki kullanımından, kayıp vakalarının ise soğuktan kaynaklandığını iddia ediyormuş. Ama biz biliyoruz ki “Gerçek orada bir yerde” ve orası neden Nome olmasın!


B.Kumbay / 05.02.12

Hiç yorum yok:

Apple Airtag ile Kedi Takibi

  Özellikle yaşadığımız 6 Şubat depremi sonrası, dostlarımızın ve çocuklarımızın kaybolma riskini ortadan kaldırmak bir ihtiyaçtan öte gerek...