Stephen King, eserleri en çok sinema ve televizyona uyarlanmış yazarlardan biridir aynı zamanda bu konuda en çok eleştirilen yazarlardandır. Bu durum biz Stephen King severlerin en çok rahatsız olduğu konudur zira eli yüzü düzgün King uyarlamalarının sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Haliyle King okumamış ve okumadan film ve dizilerini izlemiş seyirci kitlesi zehirli oklarını acımasızca King’e yöneltir ve izlediği tek bir filmle King’in tüm eserlerini yargılar. Hele ki Kara Kule’yi okumamışsa; hemen hemen tüm King roman ve hikayelerindeki Kara Kule bağlantılarından bir haberse o kişinin The Mist’in başlangıcındaki Roland ve Kule resmine boş gözlerle bakması kaçınılmazdır. Bu bakımdan King uyarlaması yapmak zordur, ortaya çıkan eser nadiren bir Yeşil Yol, bir Esaretin Bedeli olur, geriye kalanların hakkı yenir, yerin dibine batırılır ve yok olmaya mahkum olurlar.
Bag Of Bones Stephen King’in 1998’de yazdığı yazarın edebi yönü kuvvetli eserlerinden biridir. 1998’de Bram Stoker En İyi Roman Ödülü’nü ve 1999’da İngiliz Fantezi Ödülü’nü almış, Kara Kule ile bağlantısı olan dram yönü ağırlıklı çok iyi bir gerilim kitabıdır. Yavaş yavaş tüm King eserleri beyaz perde ve gümüş ekrana uyarlanıyorken, uyarlanmış olanların tekrarı çekiliyorken sıranın Bag Of Bones’a gelmesi beni şaşırtmamıştı. Haberi duyan ve başroldeki isim Pierce Brosnan’a tepki gösteren çoğunluğun aksine bence kilit nokta King uyarlamalarına oldukça aşina olan yönetmen koltuğundaki Mick Garris’di. Pierce Brosnan iyi bir oyuncudur, rolün altından kalkabileceğine dair herhangi bir şüphem yoktu ama Happy Town ve Masters Of Horror gibi iyi projelere yönetmen olarak imzasını atan Garris’in Desperation, Riding The Bullet, Quicksilver High, Sleepwalkers ve The Stand gibi vasat King uyarlamalarının altında da imzası olması kafamda kocaman bir soru işaretiydi. Yine de Garris King’i seviyordu, The Shining’in mini dizisi bana göre başarılı bir uyarlamaydı ve Bag Of Bones’da bizzat Stephen King ile birlikte çalışacaktı. Bunun yanında 15 milyon $ bütçeli yapım için yayıncı kanal A&E’nin promosyon ve reklam çalışmalarında masraftan kaçınmaması hatta mini diziye özel bir web sitesi açması da ümidimi korumama neden oldu. Sonunda beklenen gün geldi; Bag Of Bones 2’şer saatlik 2 bölüm halinde iki gün üst üste olmak üzere gösterildi. Sonuç; iyi sayılabilecek bir reyting oranı ve sadece Amerika’da 3 milyonu aşkın izleyici kitlesi ile kanalı tatmin etti fakat her zamanki gibi King hayranlarını ikiye böldü.
Uyarlamayı beğenmeyenler çoğunlukta olsa da ben beğenen kitle arasındayım; bunun en büyük nedeni de oyuncu kadrosudur. Pierce Brosnan beklediğim gibi rolün hakkını vermiş, hatta neredeyse tek başına kurtarıyor diziyi, oyuncu kadrosu genel anlamda iyi fakat kurgu ve atmosfer ne yazık ki beklentilerimi karşılamadı. Özellikle ilk bölüm inanılmaz yavaş bir tempo, gereksiz diyaloglar ve sahnelerle uzatılmış kurgusu ile sabırları zorluyor. İkinci bölümde ise nispeten daha iyi, gerilim dozu ve efektler abartılmamış, müzikler iyi, birebir olmasa da kitaba sadık kalınmış tipik bir Mick Garris uyarlaması izliyoruz. Tüm bunlar açısından ele aldığımda Bag Of Bones benim için kötü King uyarlamalarından biri değil ortalarda ama yine de listenin üst kısımlarına yakın olarak yerini alıyor.
Bag Of Bones’un konusundan kısaca bahsetmek gerekirse;
Mike Noonan (Pierce Brosnan) karısı Jo Noonan (Annabeth Gish) ile mutlu ve sakin bir hayat yaşayan başarılı bir yazardır. Son kitabının çıkmasından hemen sonra katıldığı bir imza günü sırasında Jo’nun trajik bir kaza sonucu ölmesi ile tüm hayatı değişen Mike, uzun yıllardır çocukları olmamasına rağmen karısının öldüğü sırada hamile olması ile aklı karışmış halde sorunları ile baş başa kalır. Menajeri Marty (Jason Priestley)’nin kendisinden yeni bir kitap istemesiyle Mike eski bir taslak roman üzerinde çalışmak için yazlık evlerinin bulunduğu küçük bir kasaba olan Maine’deki TR-90’a gitmeye karar verir. Başını dinleyebilmek ve karısının yasını tutabilmek için gittiği kasabada karşısına çıkan eski ve lanetli bir sır, kızı Kyra (Caitlin Carmichael)’yı kaybetmemek için savaş veren genç ve güzel Mattie Devore (Melissa George) ve karısının hayaleti ile karşı karşıya kalan Mike bir yandan da kim olduğunu bulmak için savaş verecektir.
Özellikle ilk bölümün yavaş temposuna ve kurgudaki olumsuzluklara rağmen Bag Of Bones’da King’in ruhunu görebiliyor olmamız dizinin artılarından. Diğer bir artı oyunculuk; kim ne derse desin Pierce Brosnan Mike Noonen’ı hakkıyla canlandırmış. Özellikle bilgisayar başında yazmaya çalıştığı sırada karısının resmini görmesi ve o yüz ifadesinde hayatında sevdiği birinin ölümünü yaşamış her insan kesinlikle kendini görecektir. Brosnan dışında diğer oyuncular da fena değil, en azından hikayeye uymuşlar. Bunun yanında dizide aralara serpiştirilmiş King eserlerinden parçalar çok güzel detaylar; Annie Wilkes, Richard Bachman ve Boo’ya Moon bunlardan sadece üçü. Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde ortaya izlemesi keyifli bir King uyarlaması çıkıyor, daha iyisi tabii ki de olabilirdi ama kesinlikle kötülerden biri değil tabii ki bana göre. Kitabı okuyalı neredeyse 12 yıl olmuş o yüzden tam bir karşılaştırma yapamıyorum ama hatırladığım ayrıntılarla birebir bir uyarlama olduğunu söyleyemesem de (Jo beyin kanamasından birden ölmüştü mesela dizide otobüsün altında kalarak ölüyor) senaryoda bu gibi değişikliklere alışkınız, yapımcılar dram ve gerilime ağırlık vermek için bunu her zaman yapıyorlar.
Tüm bunların yanında Bag Of Bones hakkında konuşulması gereken önemli ve çok zevkli bir konu daha var ki o da mini dizinin web sitesi. darkscorestories.com’a girdiğinizde karşınıza hikayenin baş kahramanlarına ait bölümler ve resimler çıkıyor. Bu resimlerin her birinde de özellikle Kara Kule dahil King’in tüm kitaplarını okumuş benim gibi Stephen King hayranları için çok güzel ve özel sürprizler var. Hepsi olmasa da birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mike Noonan (Pierce Brosnan) karısı Jo Noonan (Annabeth Gish) ile mutlu ve sakin bir hayat yaşayan başarılı bir yazardır. Son kitabının çıkmasından hemen sonra katıldığı bir imza günü sırasında Jo’nun trajik bir kaza sonucu ölmesi ile tüm hayatı değişen Mike, uzun yıllardır çocukları olmamasına rağmen karısının öldüğü sırada hamile olması ile aklı karışmış halde sorunları ile baş başa kalır. Menajeri Marty (Jason Priestley)’nin kendisinden yeni bir kitap istemesiyle Mike eski bir taslak roman üzerinde çalışmak için yazlık evlerinin bulunduğu küçük bir kasaba olan Maine’deki TR-90’a gitmeye karar verir. Başını dinleyebilmek ve karısının yasını tutabilmek için gittiği kasabada karşısına çıkan eski ve lanetli bir sır, kızı Kyra (Caitlin Carmichael)’yı kaybetmemek için savaş veren genç ve güzel Mattie Devore (Melissa George) ve karısının hayaleti ile karşı karşıya kalan Mike bir yandan da kim olduğunu bulmak için savaş verecektir.
Özellikle ilk bölümün yavaş temposuna ve kurgudaki olumsuzluklara rağmen Bag Of Bones’da King’in ruhunu görebiliyor olmamız dizinin artılarından. Diğer bir artı oyunculuk; kim ne derse desin Pierce Brosnan Mike Noonen’ı hakkıyla canlandırmış. Özellikle bilgisayar başında yazmaya çalıştığı sırada karısının resmini görmesi ve o yüz ifadesinde hayatında sevdiği birinin ölümünü yaşamış her insan kesinlikle kendini görecektir. Brosnan dışında diğer oyuncular da fena değil, en azından hikayeye uymuşlar. Bunun yanında dizide aralara serpiştirilmiş King eserlerinden parçalar çok güzel detaylar; Annie Wilkes, Richard Bachman ve Boo’ya Moon bunlardan sadece üçü. Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde ortaya izlemesi keyifli bir King uyarlaması çıkıyor, daha iyisi tabii ki de olabilirdi ama kesinlikle kötülerden biri değil tabii ki bana göre. Kitabı okuyalı neredeyse 12 yıl olmuş o yüzden tam bir karşılaştırma yapamıyorum ama hatırladığım ayrıntılarla birebir bir uyarlama olduğunu söyleyemesem de (Jo beyin kanamasından birden ölmüştü mesela dizide otobüsün altında kalarak ölüyor) senaryoda bu gibi değişikliklere alışkınız, yapımcılar dram ve gerilime ağırlık vermek için bunu her zaman yapıyorlar.
Tüm bunların yanında Bag Of Bones hakkında konuşulması gereken önemli ve çok zevkli bir konu daha var ki o da mini dizinin web sitesi. darkscorestories.com’a girdiğinizde karşınıza hikayenin baş kahramanlarına ait bölümler ve resimler çıkıyor. Bu resimlerin her birinde de özellikle Kara Kule dahil King’in tüm kitaplarını okumuş benim gibi Stephen King hayranları için çok güzel ve özel sürprizler var. Hepsi olmasa da birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
01: Raflardaki kitaplara dikkat edin, misal soldaki George Stark romanına.
02: Mike Noonan’ın hemen solunda duran hayranının They Call Me Dr. Love t-shirt’üne dikkat; Şeffaf’ı okuyanlar hemen hatırlayacaktır.
03: King’in son audio book’u Mile 81, Mike’ın hemen arkasında kitap rafında çıkartma şeklinde görünüyor.
04: Kitap kapağında yazar olarak görünen Mike Enslin 1408’in başkahramanı (John Cusack olarak izlemiştik), yine yanında bir George Stark romanı duruyor.
05: Yine kitaplar ve bu sefer aralarında “The Misery”den Paul Sheldon’ın Misery’s Love’ı var.
06: Mike’ın eşi Joe, duvarda Duma Key’in posteri ve posterin hemen altındaki çocuk resmi size tanıdık geldi mi?
07: Mike ve Jo’nun resminin hemen yanında bir önceki bahsi geçen çocuk resmini yakından görüyoruz. Evet resimdeki çocuk Stephen King’in ta kendisi ve bence sitedeki en güzel resim de bu.
08: Birçok detay içeren güzel bir resim daha; Mike Noonan’ın Liljas Library’de imza günü var, tezgâhın altında “The Regulator” posteri ve hemen yanında “Deadzone” yazısı.
09: Duvarda “Crimson King”in kızıl gözü bizlere bakıyor.
10: Gage Creed (Pet Sematary) grubunun albümü dinlememiz için bizi bekliyor.
11: Sitedeki resimler arasında en üzücü olanı; Jake Chambers’ın (The Dark Tower) mezar taşına gözlerimiz dolarak bakıyoruz.
12: Hearts In Atlantis’den Bobby Garfield’ın babası Randall Garfield’ın mezar taşı, tıpkı kitapta anlatıldığı gibi.
13: Bir başka mezar taşı da Cujo’dan Tad Trenton’ınki. Önünde de şirin bir Saint Bernard oyuncağı.
14: Rahmetli George Stark’ın (The Dark Half) boş mezarı da TR-90 mezarlığında.
15: Storm Of The Century’den Andre Linoge’un asası ve hemen yanında nice genç kızın aşık olduğu Tom Gordon’un beyzbol kartları.
16: The Shawshank Redemption’dan Andy Dufresne’in taş oymak için kullandığı keskiyi sakladığı İncil, yoksa duvar oymak mı demeliydim?
17: Resimde gizlenmiş eli zilli maymunu görebildiniz mi?
18: Yine çok anlamlı bir resim; Ka-Tet (The Dark Tower) karşınızda.
19: Pennywise (IT) olmadan olmaz tabii!
20: Captain Trips (The Stand) plağı, eski bir araba modeli (Buick 8), “Takırdayan Diş”ler ve tüm bu oyuncakları üreten imalatçı firma North Central Positronics Ltd. (The Dark Tower).
21: Yine puzzle gibi bir resim; tarot kartları, ejderhalar, Mono Blaine ve daha niceleri.
22: Wolf marka bira isteyeniniz var mı?
23: Günün spesyalitesi; Çingene Turtası (Thinner).
24: Güzel bir piknik gibisi yoktur hele ketçap IT marka ise ve kola Orta Dünya’dan geldiyse.
Sitede bunlar gibi birçok resim var ve hepsi King’in Evreni’nden izler taşıyor. Özelikle Kara Kule ve diğer King kitaplarını okuduysanız kesinlikle bir göz atmalısınız. Bag Of Bones sırf bu nedenle bile sevilebilir; şeytan ayrıntıda gizlidir derler, kesinlikle doğru ve bu şeytanları mutlaka görmelisiniz.
B.Kumbay / 25.12.2011
Sitede bunlar gibi birçok resim var ve hepsi King’in Evreni’nden izler taşıyor. Özelikle Kara Kule ve diğer King kitaplarını okuduysanız kesinlikle bir göz atmalısınız. Bag Of Bones sırf bu nedenle bile sevilebilir; şeytan ayrıntıda gizlidir derler, kesinlikle doğru ve bu şeytanları mutlaka görmelisiniz.
B.Kumbay / 25.12.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder