Her hafta sabırsızlıkla beklediğimiz, karakterlerini tanıyormuşçasına ezbere bildiğimiz, özellikle 3 sezondan fazla sürerse günlük yaşamımızın parçası haline getirdiğimiz diziler; üzüldüğünde üzüldüğümüz, yaralandığında kahrolduğumuz, öldüğünde oturup ağladığımız dizi karakterleri. Sanırım çoğumuzun ortak noktasıdır bu. Özellikle, 2005 yılından sonra tv dizilerinde popülerlik açısından büyük bir patlama oldu; eskiye nazaran diziler filmlerden daha popüler, daha fazla hayran kitleleri var.
Yabancı sinema ve dizi izleyenler için normalde proses şu şekilde işler; ilk defa bir dizide görülen, tanınan, hayranı olunan bir oyuncu sinemada boy göstermeye başlar ve kendini beyazperde’de kanıtlar. Bunun en bilinen örneklerinden biri hiç kuşkusuz George Clooney’dir. Kariyerine Beyazperde’de başlayan Clooney Beyazekran’da “E.R.” dizisi ile tanınmış ve George Clooney olmuştur. Bir de bunun tam tersi bir süreç var ki bu yazımda bundan bahsetmek istiyorum sizlere.
Tam tersi süreç demiştim ya; şu an günü gününe takip ettiğim yaklaşık 20 diziden özellikle 4 tanesi bu sürecin harika örnekleri. Bu dizilerde sinemadan tanıdığımız usta isimler başrolde ve tabii ki harika bir oyunculuk sergileyerek her bölümü sinema tadında izlememize neden oluyorlar. Bu dizileri kısaca tanıtmak istiyorum izninizle.
İlk dizimiz henüz yeni bir dizi olan “Lie to Me“. Dizi, yalan söyleyenleri teşhis eden yalancılık üzerine uzmanlaşmış bir takımın maceraları üzerine kurulu. “Lie to Me“deki ustamız sinemanın en iyi karakter oyuncularından biri olan Tim Roth. Roth, dizide yalan uzmanı Dr. Cal Lightman’ı canlandırıyor, canlandırmak eksik kalabilir resmen yaşatıyor. Dr. Cal Lightman; zeki, kendine güveni tam, yalan söylediğinizi tek bir parmak seğirmenizden anlayabilen bir dahi ve ayrıca 17 yaşında bir kızı olan boşanmış bir baba. Lightman karakteri, şimdiye dek tanıdığım en iyi dahi karakterlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. “Lie to Me” ekibi de gayet güzel oluşturulmuş IQ’su yüksek bir ekip. Çok zevkli bir dizi, izlemeye başladıktan sonra hareketlerinize dikkat etmeye başlayacağınızdan emin olabilirsiniz.
İkinci dizimiz, “Eleventh Hour“. Dizi; FBI’ın incelediği ama sonuç alamadığı bilimsel davaları çözen Dr. Jacob Hood etrafında şekilleniyor. “Eleventh Hour“daki ustamız, Rufus Sewell. Tanıyanlar çok iyi bilir Rufus Sewell de sinemanın en iyi karakter oyuncularından bir diğeridir. Sewell her zamanki ustalığını dizide de sergiliyor ve oynanması zor bir rolü (karşımızdaki karısını üzücü bir olayda kaybetmiş bir bilim adamı, gerçek bir dahi) mükemmel şekilde canlandırıyor. Dr. Jacob Hood yukarıda da bahsettiğim gibi hala karısının yasını tutan çok önemli bir bilim adamı, bir dahi. Bildiğimiz dahi tiplemelerinden farklı olarak Dr. Hood eğlenmesini bilen, zevkli, esprili ve çok sıcak bir karakter. Çözemediği gizem bulunmayan Hood, tek bir kelime veya hareketten ilham alarak en bilinmez olayları şıp diye sonuçlandırma yeteneğine sahip (bu yetenekten Dr. Gregory House’u anlatırken de bahsedeceğim). “Eleventh Hour” ekibi diğer ekiplerden sayıca daha az; iki kişiden oluşuyor. Ajan Young’ın görevi Dr. Hood’u 7 gün 24 saat korumak ve bazı davalarda ona ilham periliği yapmak. Son yılların en zevkli dizilerinden biri “Eleventh Hour“; bilimsel yönüyle de insana çok şeyler katan bir dizi.
Üçüncü dizimiz, “Leverage“. Dizi; bir şirket, kurucuları eski bir sigorta müfettişi ve 4 kanun kaçağından oluşan şirketin amacı yardıma ihtiyacı olanlara bedelsiz yardım etmek tabii bu arada kötülere günlerini göstermek. “Leverage“daki ustamız ise Timothy Hutton. Hutton, dahi sigorta müfettişi Nathan Ford karakterini canlandırıyor. Yine oynaması zor bir karakter çünkü bu kez karakterimiz oğlunu göz göre göre kaybetmiş ve intikam alması gereken de eskiden çalıştığı sigorta firması. Nathan Ford; dahi bir sigorta müfettişi olmasının yanında oğlunun ölümünden sonra karısı ile ayrılmış, işini bırakmış kısacası dünyası başına yıkılmış, alkol bağımlısı bir karakter. “Leverage” ekibi yine kalabalık ve eğlenceli karakterlerden oluşan IQ’su yüksek bir ekip. Dizi gayet akıcı ve eğlenceli, ilginç karakterleri ile ön plana çıkan kaliteli bir yapım.
Dördüncü dizimiz, “House M.D.“. Dizi; her ne kadar tipik bir hastane dizisi gibi görünse de özellikle başkarakterleri ve ilginç hasta ve hastalıkları ile benzerlerinden çok farklı bir yapım. “House M.D.“deki ustamız Dr. Gregory House’ı canlandıran Hugh Laurie. Aldığı 2 Altın Küre’yi belirtirsek oyunculuğunu anlatmanın yersizliğini belirtmiş oluruz sanırım. House karakteri bildiğimiz doktorlara benzemeyen bir doktor; insanlara değer vermeyen, onları sadece yalancı olarak gören (Dr. House’un Dr. Cal Lightman ile ortak noktası), hiçbir doktorun çözemediği davaları çözebilen ve bunu çoğunlukla tek bir cümleden ilham alarak yapan (Dr. House’un Dr. Jacob Hood ile ortak noktası), insanlara sürekli hakaret eden, ona alınan hediyeleri çöpe atan, yanında çalışanları ve arkadaşlarını umursamayan bir dahi Dr. House. Manevi özelliklerinin yanında Dr. House topallıyor ve düzgün bir Amerikan aksanı ile konuşuyor. Karakteri canlandıran usta Hugh Laurie’nin topallamadığı ve koyu İngiliz aksanı ile konuşan bir İngiliz olduğunu göz önüne aldığımızda karakterin oynaması ne kadar zor bir karakter olduğu da ortaya çıkmış oluyor. “House M.D.” ekibi şimdiye kadar gördüğüm en iyi dizi ekiplerinden biri; esprili, akıllı, duygusal, çıkarcı, aşık, nefret eden doktorlardan oluşan ekip üyeleri çözülmesi neredeyse imkansız vaka’larla uğraşırken bir de onlara çelme takan, birbirleriyle yarıştıran, hakaret eden patronları Dr. House’la uğraşmak durumunda kalıyorlar. 5. Sezonunun ortasında olan “House M.D.” gerek karakterleri, gerek konusu ve özellikle oyuncuları ile izlemeye değer bir dizi.
Nihayet yazımın sonuna geldiniz, umarım sizi bu konuda aydınlatabilmiş; Beyazperde’nin ustalarının oynadığı Beyazekran’ın bu güzel dizilerini biraz olsun tanıtabilmişimdir. Sinema bir büyüdür ama diziler de en az sinema kadar etkilidir hayatımızda. Her gününüz bol dizili geçsin diyorum…
Yabancı sinema ve dizi izleyenler için normalde proses şu şekilde işler; ilk defa bir dizide görülen, tanınan, hayranı olunan bir oyuncu sinemada boy göstermeye başlar ve kendini beyazperde’de kanıtlar. Bunun en bilinen örneklerinden biri hiç kuşkusuz George Clooney’dir. Kariyerine Beyazperde’de başlayan Clooney Beyazekran’da “E.R.” dizisi ile tanınmış ve George Clooney olmuştur. Bir de bunun tam tersi bir süreç var ki bu yazımda bundan bahsetmek istiyorum sizlere.
Tam tersi süreç demiştim ya; şu an günü gününe takip ettiğim yaklaşık 20 diziden özellikle 4 tanesi bu sürecin harika örnekleri. Bu dizilerde sinemadan tanıdığımız usta isimler başrolde ve tabii ki harika bir oyunculuk sergileyerek her bölümü sinema tadında izlememize neden oluyorlar. Bu dizileri kısaca tanıtmak istiyorum izninizle.
İlk dizimiz henüz yeni bir dizi olan “Lie to Me“. Dizi, yalan söyleyenleri teşhis eden yalancılık üzerine uzmanlaşmış bir takımın maceraları üzerine kurulu. “Lie to Me“deki ustamız sinemanın en iyi karakter oyuncularından biri olan Tim Roth. Roth, dizide yalan uzmanı Dr. Cal Lightman’ı canlandırıyor, canlandırmak eksik kalabilir resmen yaşatıyor. Dr. Cal Lightman; zeki, kendine güveni tam, yalan söylediğinizi tek bir parmak seğirmenizden anlayabilen bir dahi ve ayrıca 17 yaşında bir kızı olan boşanmış bir baba. Lightman karakteri, şimdiye dek tanıdığım en iyi dahi karakterlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. “Lie to Me” ekibi de gayet güzel oluşturulmuş IQ’su yüksek bir ekip. Çok zevkli bir dizi, izlemeye başladıktan sonra hareketlerinize dikkat etmeye başlayacağınızdan emin olabilirsiniz.
İkinci dizimiz, “Eleventh Hour“. Dizi; FBI’ın incelediği ama sonuç alamadığı bilimsel davaları çözen Dr. Jacob Hood etrafında şekilleniyor. “Eleventh Hour“daki ustamız, Rufus Sewell. Tanıyanlar çok iyi bilir Rufus Sewell de sinemanın en iyi karakter oyuncularından bir diğeridir. Sewell her zamanki ustalığını dizide de sergiliyor ve oynanması zor bir rolü (karşımızdaki karısını üzücü bir olayda kaybetmiş bir bilim adamı, gerçek bir dahi) mükemmel şekilde canlandırıyor. Dr. Jacob Hood yukarıda da bahsettiğim gibi hala karısının yasını tutan çok önemli bir bilim adamı, bir dahi. Bildiğimiz dahi tiplemelerinden farklı olarak Dr. Hood eğlenmesini bilen, zevkli, esprili ve çok sıcak bir karakter. Çözemediği gizem bulunmayan Hood, tek bir kelime veya hareketten ilham alarak en bilinmez olayları şıp diye sonuçlandırma yeteneğine sahip (bu yetenekten Dr. Gregory House’u anlatırken de bahsedeceğim). “Eleventh Hour” ekibi diğer ekiplerden sayıca daha az; iki kişiden oluşuyor. Ajan Young’ın görevi Dr. Hood’u 7 gün 24 saat korumak ve bazı davalarda ona ilham periliği yapmak. Son yılların en zevkli dizilerinden biri “Eleventh Hour“; bilimsel yönüyle de insana çok şeyler katan bir dizi.
Üçüncü dizimiz, “Leverage“. Dizi; bir şirket, kurucuları eski bir sigorta müfettişi ve 4 kanun kaçağından oluşan şirketin amacı yardıma ihtiyacı olanlara bedelsiz yardım etmek tabii bu arada kötülere günlerini göstermek. “Leverage“daki ustamız ise Timothy Hutton. Hutton, dahi sigorta müfettişi Nathan Ford karakterini canlandırıyor. Yine oynaması zor bir karakter çünkü bu kez karakterimiz oğlunu göz göre göre kaybetmiş ve intikam alması gereken de eskiden çalıştığı sigorta firması. Nathan Ford; dahi bir sigorta müfettişi olmasının yanında oğlunun ölümünden sonra karısı ile ayrılmış, işini bırakmış kısacası dünyası başına yıkılmış, alkol bağımlısı bir karakter. “Leverage” ekibi yine kalabalık ve eğlenceli karakterlerden oluşan IQ’su yüksek bir ekip. Dizi gayet akıcı ve eğlenceli, ilginç karakterleri ile ön plana çıkan kaliteli bir yapım.
Dördüncü dizimiz, “House M.D.“. Dizi; her ne kadar tipik bir hastane dizisi gibi görünse de özellikle başkarakterleri ve ilginç hasta ve hastalıkları ile benzerlerinden çok farklı bir yapım. “House M.D.“deki ustamız Dr. Gregory House’ı canlandıran Hugh Laurie. Aldığı 2 Altın Küre’yi belirtirsek oyunculuğunu anlatmanın yersizliğini belirtmiş oluruz sanırım. House karakteri bildiğimiz doktorlara benzemeyen bir doktor; insanlara değer vermeyen, onları sadece yalancı olarak gören (Dr. House’un Dr. Cal Lightman ile ortak noktası), hiçbir doktorun çözemediği davaları çözebilen ve bunu çoğunlukla tek bir cümleden ilham alarak yapan (Dr. House’un Dr. Jacob Hood ile ortak noktası), insanlara sürekli hakaret eden, ona alınan hediyeleri çöpe atan, yanında çalışanları ve arkadaşlarını umursamayan bir dahi Dr. House. Manevi özelliklerinin yanında Dr. House topallıyor ve düzgün bir Amerikan aksanı ile konuşuyor. Karakteri canlandıran usta Hugh Laurie’nin topallamadığı ve koyu İngiliz aksanı ile konuşan bir İngiliz olduğunu göz önüne aldığımızda karakterin oynaması ne kadar zor bir karakter olduğu da ortaya çıkmış oluyor. “House M.D.” ekibi şimdiye kadar gördüğüm en iyi dizi ekiplerinden biri; esprili, akıllı, duygusal, çıkarcı, aşık, nefret eden doktorlardan oluşan ekip üyeleri çözülmesi neredeyse imkansız vaka’larla uğraşırken bir de onlara çelme takan, birbirleriyle yarıştıran, hakaret eden patronları Dr. House’la uğraşmak durumunda kalıyorlar. 5. Sezonunun ortasında olan “House M.D.” gerek karakterleri, gerek konusu ve özellikle oyuncuları ile izlemeye değer bir dizi.
Nihayet yazımın sonuna geldiniz, umarım sizi bu konuda aydınlatabilmiş; Beyazperde’nin ustalarının oynadığı Beyazekran’ın bu güzel dizilerini biraz olsun tanıtabilmişimdir. Sinema bir büyüdür ama diziler de en az sinema kadar etkilidir hayatımızda. Her gününüz bol dizili geçsin diyorum…
http://www.dizidizi.net/beyazperdeden-beyazekrana-sinemanin-ustalari-tv-dizilerinde/ 07 Mar 2009-16:35 | Llamrei (B.Kumbay)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder