13 Mayıs 2012 Pazar

Man on a Ledge


Hep bilimkurgu, korku-gerilim, fantastik filmler izliyorsun ve yorumluyorsun şeklinde eleştiri aldığım çok oluyor. Aslında macera filmlerini de severim ama bol koşturmacalı, atlamalı zıplamalı ve mümkünse araba kovalamaca sahneli olanları. Man on a Ledge’i bu nedenle (tamam yahu bir de öbür nedenle!) uzun zamandır bekliyordum; Nisan sonu gibi gösterime girince sinemada izleme planları yapıyordum fakat maalesef film anlaşılamaz bir şekilde ülkemizde gösterime giremedi, dolayısıyla iş başa düştü.

Öncelikle kısaca konusuna değinelim; Polis memuru Nick Cassidy (Sam Worthington) 40 milyon dolarlık bir elması çalıp satmak komplosuna maruz kalır ve hüküm giyerek cezaevine girer. Fakat Nick masumdur ve babasının da ölümüyle eline bir fırsat geçer. Babasının cenazesinde kardeşi Joey (Jamie Bell) ile tartışan Nick çıkan karışıklıktan faydalanarak kaçar ve masumiyetini kanıtlayabilmek için şehrin en yüksek binalarından biri olan bir otelin pervazına çıkar. Olay yerine gelen polislerden arabulucu Lydia Mercer (Elizabeth Banks) ile görüşmeyi talep eden Nick artık zamanla yarışmaktadır. 



Man on a Ledge’in oldukça zengin bir oyuncu kadrosu var; Sam Worthington, Jamie Bell, Edward Burns, Elizabeth Banks, Ed Harris, Kyra Sedgwick, Anthony Meckie ve William Sadler isimlerine yakışır oyunculuk sergiliyorlar. Yönetmen koltuğunda ilk uzun metrajlı filmi ile karşımızda olan Asger Leth var ve bence gayet güzel bir iş çıkarmış ortaya. Filmin Henry Jackman imzalı muhteşem bir soundtrack’i de var ki filmi izlemeden epey önce dinlemeye başlamıştım ve hala da dinliyorum. Tüm bu etkenler bir araya gelince gayet heyecanlı, görsel olarak başarılı, sıradan sayılabilecek senaryosuna rağmen akıcı diyalogları ve kurgusu ile izlenesi bir film çıkıyor ortaya. Özellikle baştaki arabalı sahneler çok iyi; mekan olarak film çoğunlukla bir pervaz üzerinde geçmesine rağmen heyecan neredeyse hiç azalmıyor. Karakterlerin fazla sayılarına rağmen sıradan olmaları da kendinizi olayların akışına kolayca kaptırmanızı sağlıyor.

Man on a Ledge türünün örneği belki de yüzlerce film izlemiş birisi için sonu rahatlıkla tahmin edilebilecek bir film olsa bile izlemesi keyif veriyor. Özellikle birkaç sahne gerçekten heyecanlı, kendinizi kaptırırsanız zıplamanız dahi olası. Şahsen ben filmi dev ekranda izledim ve izlerken oldukça keyif aldım.  


Son olarak filmin yapımından bir anekdot eklemek isterim; Sam Worthington katıldığı bir tv şovunda kendisine yükseklik korkusunun hatırlatılması üzerine filmin senaryosunu okuduğunda çok beğendiğini ve hemen kabul ettiğini belirtir. “Peki o yükseklikte nasıl çalışacağını hiç düşünmedin mi” diye sorar sunucu ve “ben o sahneleri yeşil ekran önünde kaldırımda çekerler zannetmiştim” cevabını alır. Worthington filmdeki oyunculuğunun başarısını belki de yükseklik korkusuna borçlu, ne olursa olsun karakterini hakkını vererek canlandırmış.

Sadece kurgusu ve oyuncuları için bile izlenebilecek bir film Man on a Ledge, sürpriz bir son beklemeyin, sadece izlemenin keyfine varın.

B.Kumbay / 13.05.2012
 


Hiç yorum yok:

Apple Airtag ile Kedi Takibi

  Özellikle yaşadığımız 6 Şubat depremi sonrası, dostlarımızın ve çocuklarımızın kaybolma riskini ortadan kaldırmak bir ihtiyaçtan öte gerek...