District 9'a film demek içimden gelmiyor, District 9 geleceğe dair bir öngörü, olması ihtimal bir olayın belgeseli niteliğinde müthiş bir yapım.
Normalde bir uzaylı filminde genel olarak olabilecek iki şey vardır; Uzaylılar kötüdür kahraman bir insan çıkar ve tüm insanlık için hepsine gününü gösterir. Uzaylılar iyidir yine de kahraman insan çıkar ve insanlık adına hepsine gününü gösterir. Bunun dışındaki durumları nadir izleriz ve açıkçası özlemini çekeriz. District 9'da bu özlemini çektiğimiz nadir konulardan biri işlenmiş.
Filmin konusu kısaca şöyle: Bir gün Johannesburg semalarında (Amerika veya Avrupa'da değil Afrika'da) devasa bir uzay gemisi görünüyor, Gemi şehrin kenar mahalle bölgesi üzerinde asılı kalıyor; gemiyi hareket ettiren kumanda modülü arızalanarak yere düşüyor ve ortadan kayboluyor. Güney Afrikalılar ne ile karşılaşacaklarını bilemeden bir kurtarma operasyonu düzenliyor ve karşılarında milyonlarca aç bilaç ve bitap uzaylı buluyorlar. Uzay gemileri hiçbir şekilde hareket etmediği için evlerine dönemeyen uzaylılar, geminin altında dikenli tellerle ayrılmış askeri bölge olan District 9'a yerleştiriliyor ve 20 yıl boyunca burada yaşamaya mecbur bırakılıyor.
Sokaklarda "Uzaylı Giremez" tabelaları, uzaylılara harcanan paraların kendilerine harcanmasını isteyen fakir bir halk ve isyan. Karşımızda birbirini öldüren iki farklı gezegenin iki farklı yaratığı var. İnsanoğlunu zaten tanıyoruz iyi demek pek olası değil peki insanların "karides" lakabını taktığı böcek görünümlü, olağanüstü silahlara ve teknolojiye sahip fakat işçi sınıfından oldukları için emir almaktan başka bildikleri bir şey olmayan, kedi maması, çiğ et ve lastik ile beslenen uzaylılar iyi mi kötü mü? Filmi izlemeye başladığınızda insanların gözünden bu yaratıklardan iğrenebilir, nefret edebilir hatta onlara karşı yapılan tüm o iğrenç uygulamaları haklı görebilirsiniz. Ama filmin iki yüzü var ve birazdan siz diğer yüze bakmaya başlayacaksınız.
District 9, insan ve insan olmayan bir tür arasındaki ilişkiyi müthiş bir şekilde anlatıyor. Uzaydan gelmiş olan tür kültür ve belki de zeka yönünden insandan üstün değil ama kulandığı silahlar ve teknoloji tüm dünyanın iştahını kabartmakta. Yalnız bir sorun var; bu silahları sadece onlar kullanabiliyor. İnsanlar her ne kadar silahlarını ve teknolojilerini kedi maması karşılığı ellerinden alsa da kullanamadıkları için başka çareler aranıyor; uzaylıların DNA'sı ile deneyler yapılıyor hatta bazı Nijeryalı çete üyeleri uzaylıları yiyor çünkü genel kanı olarak ne yersen o'sundur.
Hikayenin iki baş kahramanı var; birincisi ilk gördüğünüzde "bu kimdir?" diye soracağınız Wikus Van De Merwe. MNU (uzaylılar ile ilgilenen devlet birimi)'nun baş yöneticisinin damadı olan Wikus insanoğlunu kurtarmak için her şeyi yapabilecek bir kahraman olmaktan çok uzak biri. Ona verilen görev artık District 9'a sığamayan 2.8 milyon nüfuslu karidesleri yerleşim alanına 200 km mesafede kurulmuş bir toplama kampı olan District 10'e tahliye etmek ve bunu karideslerin rızalarını alarak yapmak durumunda oysa bu her zaman kolay olamayabiliyor zira Christopher takma isimli karides oğlu ile birlikte Wikus'u oldukça zorluyor; görüyoruz ki karidesler o kadar da aptal değilmiş.
Bundan sonra olanlar da bir hayli ilginç; Wikus tahliye emrini karideslere imzalatırken arama yaptığı barakalarda silah, çalıntı mallar ve yasa dışı yumurtalar (bu durumda hemen kürtaja başvuruluyor) yanında siyah bir tüp bulur, ne olduğuna bakarken tüpün içindeki siyah sıvıyı solur. O dakikadan itibaren Wikus çok sevdiği karısından, hayatından ve insanlığından gittikçe uzaklaşmaya başlar, tüm MNU, basın, polis ve Nijeryalı çeteler peşine düşer çünkü Wikus karidesleşmeye ve dolayısıyla karides silahlarını kullanabilmeye başlar. Fakat siyah sıvı Christopher ve oğlu için gereklidir; 20 yıl boyunca üzerinde çalıştıkları sıvı aslında kumanda modülünü ana gemiye çıkaracak olan yakıttır. Christopher halkına yardım getirmek için gezegenine gitmek zorundadır dolayısıyla siyah sıvıya ihtiyacı vardır, aynı şekilde Wikus da siyah sıvının peşindedir çünkü insanlığını geri istemektedir. Bir ortak nedenle bir araya gelen bir insanoğlu ve bir uzaylı aynı amaçla birlikte çalışmak zorundadır.
Filmin konusu klişe olmadığı gibi oyuncular da kesinlikle klişe değil. Öncelikle tanınmamış oyuncuların seçilmesi inanılmaz derecede isabetli bir karar olmuş çünkü filmin tanınmış bir oyuncuya ihtiyacı yok. Filmi izlemeye başladığınız ilk dakikadan itibaren olaylar sizi içine alıyor ve gerçek anlamda bir belgesel gibi izliyorsunuz her şeyi. Uzaydan gelmiş tanımadığımız bir ırk, başroldekiler, insanoğlunun amacı kısaca filmdeki her olgu size ayrıntılı bir şekilde açıklanıyor. Kafanızda kesinlikle soru işareti kalmadığı için filmin içine daha rahat giriyorsunuz; evinizde veya sinemada değil District 9'dasınız artık. Yani filmi izlemiyor yaşıyorsunuz, aranılıp da nadir bulunan bir özellik.
Mekan seçimi, kostümler, kamera açıları vb. teknik özellikler konusunda şimdiye dek izlediğim en gerçekçi filmdir District 9. Yönetmen ve senarist Neill Blomkamp Stargate SG1 ve Dark Angel gibi dizilerin 3D animatörü olarak çalışmış, sinemada yönetmen olarak pek tanınmasa da Peter Jackson'ı böyle müthiş birini sinemaya kazandırdığı için tebrik etmek gerek. Filmin müzikleri Clinton Shorter'a ait ve muhteşem. Efektler konusunda kesinlikle söylenebilecek hiçbir şey yok zaten filmi izlediyseniz ne demek istediğimi anlıyorsunuz.
District 9, izlerken yer yer üzüldüğüm, şaşırdığım ve inanamadığım bir bilimkurgu, inanılmaz bir film. Filmin afişlerinden birinde yazdığı gibi "Supprt Non-Human Rights" diye bağırmak istedim izledikten sonra. İnsanlar birbirlerinin haklarını bile hiçe sayarken insan olmayan bir yaratığın hakları çiğnenmiş az mı diyebilirsiniz. Filmi izlerken insanlığın özünü tüm çıplaklığıyla görecek ve kendi kararınızı kendiniz vereceksiniz.
District 10 gelir mi bilemiyorum ama Wikus insanlığını geri kazansın ve başına gelenleri tüm gezegene haykırsın istiyorum. Peki Christopher yardım için geri geldiğinde karidesler gezegenimizi terk mi edecek yoksa bizi kedi maması niyetine yiyecekler mi? Şansımız varsa District 10'de hep beraber izleriz.
Kesinlikle ve kesinlikle sinemada izlemenizi tavsiye ederim.
B.Kumbay - 02.10.2009
Normalde bir uzaylı filminde genel olarak olabilecek iki şey vardır; Uzaylılar kötüdür kahraman bir insan çıkar ve tüm insanlık için hepsine gününü gösterir. Uzaylılar iyidir yine de kahraman insan çıkar ve insanlık adına hepsine gününü gösterir. Bunun dışındaki durumları nadir izleriz ve açıkçası özlemini çekeriz. District 9'da bu özlemini çektiğimiz nadir konulardan biri işlenmiş.
Filmin konusu kısaca şöyle: Bir gün Johannesburg semalarında (Amerika veya Avrupa'da değil Afrika'da) devasa bir uzay gemisi görünüyor, Gemi şehrin kenar mahalle bölgesi üzerinde asılı kalıyor; gemiyi hareket ettiren kumanda modülü arızalanarak yere düşüyor ve ortadan kayboluyor. Güney Afrikalılar ne ile karşılaşacaklarını bilemeden bir kurtarma operasyonu düzenliyor ve karşılarında milyonlarca aç bilaç ve bitap uzaylı buluyorlar. Uzay gemileri hiçbir şekilde hareket etmediği için evlerine dönemeyen uzaylılar, geminin altında dikenli tellerle ayrılmış askeri bölge olan District 9'a yerleştiriliyor ve 20 yıl boyunca burada yaşamaya mecbur bırakılıyor.
Sokaklarda "Uzaylı Giremez" tabelaları, uzaylılara harcanan paraların kendilerine harcanmasını isteyen fakir bir halk ve isyan. Karşımızda birbirini öldüren iki farklı gezegenin iki farklı yaratığı var. İnsanoğlunu zaten tanıyoruz iyi demek pek olası değil peki insanların "karides" lakabını taktığı böcek görünümlü, olağanüstü silahlara ve teknolojiye sahip fakat işçi sınıfından oldukları için emir almaktan başka bildikleri bir şey olmayan, kedi maması, çiğ et ve lastik ile beslenen uzaylılar iyi mi kötü mü? Filmi izlemeye başladığınızda insanların gözünden bu yaratıklardan iğrenebilir, nefret edebilir hatta onlara karşı yapılan tüm o iğrenç uygulamaları haklı görebilirsiniz. Ama filmin iki yüzü var ve birazdan siz diğer yüze bakmaya başlayacaksınız.
District 9, insan ve insan olmayan bir tür arasındaki ilişkiyi müthiş bir şekilde anlatıyor. Uzaydan gelmiş olan tür kültür ve belki de zeka yönünden insandan üstün değil ama kulandığı silahlar ve teknoloji tüm dünyanın iştahını kabartmakta. Yalnız bir sorun var; bu silahları sadece onlar kullanabiliyor. İnsanlar her ne kadar silahlarını ve teknolojilerini kedi maması karşılığı ellerinden alsa da kullanamadıkları için başka çareler aranıyor; uzaylıların DNA'sı ile deneyler yapılıyor hatta bazı Nijeryalı çete üyeleri uzaylıları yiyor çünkü genel kanı olarak ne yersen o'sundur.
Hikayenin iki baş kahramanı var; birincisi ilk gördüğünüzde "bu kimdir?" diye soracağınız Wikus Van De Merwe. MNU (uzaylılar ile ilgilenen devlet birimi)'nun baş yöneticisinin damadı olan Wikus insanoğlunu kurtarmak için her şeyi yapabilecek bir kahraman olmaktan çok uzak biri. Ona verilen görev artık District 9'a sığamayan 2.8 milyon nüfuslu karidesleri yerleşim alanına 200 km mesafede kurulmuş bir toplama kampı olan District 10'e tahliye etmek ve bunu karideslerin rızalarını alarak yapmak durumunda oysa bu her zaman kolay olamayabiliyor zira Christopher takma isimli karides oğlu ile birlikte Wikus'u oldukça zorluyor; görüyoruz ki karidesler o kadar da aptal değilmiş.
Bundan sonra olanlar da bir hayli ilginç; Wikus tahliye emrini karideslere imzalatırken arama yaptığı barakalarda silah, çalıntı mallar ve yasa dışı yumurtalar (bu durumda hemen kürtaja başvuruluyor) yanında siyah bir tüp bulur, ne olduğuna bakarken tüpün içindeki siyah sıvıyı solur. O dakikadan itibaren Wikus çok sevdiği karısından, hayatından ve insanlığından gittikçe uzaklaşmaya başlar, tüm MNU, basın, polis ve Nijeryalı çeteler peşine düşer çünkü Wikus karidesleşmeye ve dolayısıyla karides silahlarını kullanabilmeye başlar. Fakat siyah sıvı Christopher ve oğlu için gereklidir; 20 yıl boyunca üzerinde çalıştıkları sıvı aslında kumanda modülünü ana gemiye çıkaracak olan yakıttır. Christopher halkına yardım getirmek için gezegenine gitmek zorundadır dolayısıyla siyah sıvıya ihtiyacı vardır, aynı şekilde Wikus da siyah sıvının peşindedir çünkü insanlığını geri istemektedir. Bir ortak nedenle bir araya gelen bir insanoğlu ve bir uzaylı aynı amaçla birlikte çalışmak zorundadır.
Filmin konusu klişe olmadığı gibi oyuncular da kesinlikle klişe değil. Öncelikle tanınmamış oyuncuların seçilmesi inanılmaz derecede isabetli bir karar olmuş çünkü filmin tanınmış bir oyuncuya ihtiyacı yok. Filmi izlemeye başladığınız ilk dakikadan itibaren olaylar sizi içine alıyor ve gerçek anlamda bir belgesel gibi izliyorsunuz her şeyi. Uzaydan gelmiş tanımadığımız bir ırk, başroldekiler, insanoğlunun amacı kısaca filmdeki her olgu size ayrıntılı bir şekilde açıklanıyor. Kafanızda kesinlikle soru işareti kalmadığı için filmin içine daha rahat giriyorsunuz; evinizde veya sinemada değil District 9'dasınız artık. Yani filmi izlemiyor yaşıyorsunuz, aranılıp da nadir bulunan bir özellik.
Mekan seçimi, kostümler, kamera açıları vb. teknik özellikler konusunda şimdiye dek izlediğim en gerçekçi filmdir District 9. Yönetmen ve senarist Neill Blomkamp Stargate SG1 ve Dark Angel gibi dizilerin 3D animatörü olarak çalışmış, sinemada yönetmen olarak pek tanınmasa da Peter Jackson'ı böyle müthiş birini sinemaya kazandırdığı için tebrik etmek gerek. Filmin müzikleri Clinton Shorter'a ait ve muhteşem. Efektler konusunda kesinlikle söylenebilecek hiçbir şey yok zaten filmi izlediyseniz ne demek istediğimi anlıyorsunuz.
District 9, izlerken yer yer üzüldüğüm, şaşırdığım ve inanamadığım bir bilimkurgu, inanılmaz bir film. Filmin afişlerinden birinde yazdığı gibi "Supprt Non-Human Rights" diye bağırmak istedim izledikten sonra. İnsanlar birbirlerinin haklarını bile hiçe sayarken insan olmayan bir yaratığın hakları çiğnenmiş az mı diyebilirsiniz. Filmi izlerken insanlığın özünü tüm çıplaklığıyla görecek ve kendi kararınızı kendiniz vereceksiniz.
District 10 gelir mi bilemiyorum ama Wikus insanlığını geri kazansın ve başına gelenleri tüm gezegene haykırsın istiyorum. Peki Christopher yardım için geri geldiğinde karidesler gezegenimizi terk mi edecek yoksa bizi kedi maması niyetine yiyecekler mi? Şansımız varsa District 10'de hep beraber izleriz.
Kesinlikle ve kesinlikle sinemada izlemenizi tavsiye ederim.
B.Kumbay - 02.10.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder