Bilimkurgu sineması candır diye başlamak istiyorum yazıma,
hatta söz konusu olan muhteşem ötesi bir kitaptan uyarlanan ve kitabın yarısı
kadar olamayan bir film olsa bile, yine de candır.
Marslı’yı izlemeyi sekiz aydır bekliyordum hem de çılgınlar
gibi. Filmin beni tam anlamıyla tatmin edemeyeceğini bilsem de (hangi uyarlama
tatmin ediyor ki okuyucuyu) beklentilerim bir hayli yüksekti. Filmi izlerken
neler olacağını biliyor olacağımı biliyordum (eh) ama Mark’ı kanlı canlı
görmek, karakterine bir kez daha hayran kalabilmek ve Hub’ı, MAV’ı, Rover’ı,
Hermes’i ve Mars’ı görebilmek için can atıyordum. Filmi izledim ve sonuç; film
konusundaki düşüncelerimi toparlamakta bir hayli zorlandım, bir haftadır
düşünüyorum nasıl bir film ve nasıl bir uyarlamaydı diye ve sonunda çok detaylı
olmasa da kitap ve filmin karşılaştırmasını da içeren bu yazıyı yazmak için bilgisayarın
karşısına geçebildim.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki film beni hayal
kırıklığına uğratmadı, sadece beklentilerimi karşılamadı. Marslı sağlam
teknolojik ve bilimsel bilgi içeren, kurgusu mükemmel ve oldukça zengin
içerikli bir kitap. Bu açıdan baktığımızda uyarlaması en zor kitaplardan
biridir diyebiliriz, belki şöyle üç beş sezonluk bir dizi olsaydı; Mark’ın
yaşadıklarını bize FF (kişi burada Fast Forward demek istiyor) yapmadan
yaşatabilseydi işte o zaman kitabın hakkını verebilirdi. Film 141 dakikacık
olsa da yetmemiş, zaten yetemezdi, olamazdı. Kitaptaki en önemli iki olayın
(felaket de diyebiliriz) filmde olmaması; Mark’ı gerçek karakteriyle tanıyamamamız,
gerçekleştirdiği mucizeleri göremememiz de bundandır. Tüm bunlara rağmen ben
filmden memnunum; ay çok kötüydü, felaketti, hiç çekilmese iyiydi diyemiyorum.
Sonuçta iyi bir bilimkurgu, bizi Mars’a götürüyor mu? Götürüyor, çoğu sahnede
kalbimizi ağzımıza getiriyor mu? Getiriyor, o halde yüzde yüz olmasa da tatmin
olabiliriz.
Marslı’nın senaryosu sağlam (en azından Andy Weir beğendiğini
söylüyor), filmin haberini aldığım ilk gün aklıma takılan “Matt Damon
Interstellar’da kalleş bilimadamı-astronot değil miydi nasıl olacak bu iş”
sorunsalını bana yaşatmayan bir Matt Damon karşımdaki, oyuncuların tümü iyi,
abartısız iyi bir cast ve iyi bir oyunculuk. Yönetmen konusu tartışılmaz, bu
filmi Ridley Scott’dan daha iyi kimse yönetemezdi diye düşünmekteyim. Film
konusunda tek hayal kırıklığım (hatta oturup ağladım da diyebilirim)
müziklerdir. Harry Gregson-Williams günümüzün en iyi kompozitörlerinden olsa da
filmin soundtrack’i Narnia serisinin soundtrack’lerini baz alıyor. Siz de benim
gibi ost delisiyseniz, tam da filme dalmışken birden “haydaa Narnia’ya mı
geldik” diyebilirsiniz. Marslı’nın müzikleri genel olarak Mars’ın durağanlığını
ve Mark’ın içinde bulunduğu çaresizliği ve dramı yansıtıyor fakat hikayenin
aksiyon ve gerilim yönlerini asla. İnsan ister istemez bir Interstellar
dinlemek istiyor ama maalesef Marslı müzik yönüyle zayıf kalmış, olmamış.
Filmin 141 dakika olduğunu söylemiştim ama inanın nasıl
başladı nasıl bitti kesinlikle anlamadım yani bana yetmedi bu nedenle
şikayetçiyim. Bir de IMAX izleyemedim ona yanıyorum, 3D olarak pek özelliği yok
hatta olmasa daha iyi olurdu, maalesef dublajsız izlemek için 3D izlemek
durumunda kaldım.
Birazdan kitap ve film arasındaki farklardan kısaca
bahsedeceğim o yüzden “kıssadan hisse” demenin vakti geldi.
“Bilimkurgu sever” iseniz Marslı’yı izlemelisiniz ama daha da
önemlisi Marslı’yı okumalısınız. 2015’in okuduğum en iyi kitabıydı, Stanislaw Lem’in
Aden’i ile kapışır fakat Mark’ı kendime çok yakın hissettiğimden benim bir
numaram Marslı’dır.
Şunu belirtmekte fayda var; bilimkurgu sevmiyorsanız,
bilimkurgudan anlamıyorsanız, bilimle teknolojiyle işiniz yoksa,
biyoloji-fizik-kimyaya kafanız basmıyorsa sizin Mars’ta işiniz yok, Dünya’da
takılın ve filmden de kitaptan da uzak durun, bir dost tavsiyesi. Sonra sanal
alemde “çok kötü kitaptı, film desen saçmalık dolu, bir ton teknolojik ıvır
zıvır” diye dolanıp durmayın, sinirlerimizi zıplatmayın.
Ve gelelim asıl meselemize; Tam anlamıyla farklılıkları
çıkarmadım (kitabı okuyalı sekiz ay olduğundan mümkün değil zaten) ama Kitap ve
Film arasındaki belli başlı farklar şunlar:
En önemli iki farklılık; Mark Ares 4
MAV yolundayken neredeyse felaketi olacak kum fırtınası ve MAV’ın bulunduğu
kraterin girişinde Rover’a taklalar
attırarak devirmesi (kalbimin yerinden oynadığı o sayfalar unutulmaz).
Kitapta Mark Watney makine mühendisi
(mühendisse gerisi hikaye deriz biz mühendisler) ve yükseğini botanikte yapmış
bir bilimadamı. Filmde sadece botanist olarak karşımıza çıkması çok acı (ve
ayıp be kardeşim).
Kitap Mark’ın log girişi ile
başlıyor, film ekibin Mars yüzeyinde çalışmasıyla. Kitapta Mark logları yazarak
giriyor, filmde video girişi yapıyor.
Kitapta Mark kaza sonrası Mars’da uzay
giysisinin oksijen alarmı ile uyanıyor, anteni böğründen söküp atıyor ve
giysisine yama yaparak HUB’a geri dönüyor. Filmdeki gibi kendi kendini ameliyat
etme durumu söz konusu değil. Ayrıca anteni de bir daha göremiyor (görse tamir
edip yerine dikerdi haliyle).
Kitapta Mark güne güneş panellerini
temizleyerek başlıyor ve bu gerçekten ağır bir iş, filmde sadece bir kez
basınçlı hava ile temizlediğini gördük o kadar.
Kitapta Mark patates yanında bezelye
ve fasülye ekmeyi de planlıyor (şükran günü sağolsun), filmde elinde ekecek
sadece patatesi var.
Kitapta giysisinin karbondioksit
kartuşlarını koklaya koklaya kullanan Mark filmde bunların adını bile anmıyor.
Mark kitapta hergün dişlerini
fırçalayıp tıraş olurken filmde sonlara doğru kendini salıp saç sakal birbirine
karışmış vaziyette dolaşıyor. Kitapta Aquaman esprisi var ama filmde korsan
hikayesi dönüyor. Korsan olayı kitapta yok diye hatırlıyorum (sakal olmadığına
göre).
Kitapta Mark bir dolu ağır ekipmanı
kaldır kondur taşımak zorunda ve bu yüzden sırt ağrısından çok çekiyor, filmde
bunu yapacak vinçleri var, çok şanslı yani.
Kitapta Pathfinder kuma yarı yarıya
gömülmüştü, filmde kendisinden eser yoktu.
Kitapta Mark Pathfinder’ın
çalıştığını anladığında deliler gibi ağlıyor, filmde bu duygusal anlar da yok.
Kitapta Watney rover üzerinde yaptığı
değişiklikler sırasında matkabın azizliğine uğruyor ve Pathfinder’ı kızartıyor.
NASA ile iletişimi tamamen kopunca iletişim için taşları kullanan Mark filmde
böyle bir sorunla karşılaşmıyor.
Kitapta Mark rover’ı şort ve tişörtle
sürüyor (RTJ-RTG kaynaklı
sıcaklık nedenli), filmde ise uzay giysisini çıkarmamayı tercih ediyor.
Ares 4 kalkış sahasına gittiğinde
yakıt ile sorun yaşayan Mark MAV’ın yakıtını kendi yapmak zorunda kalıyor (su
ve üre kullanarak ve birkez daha işte deha diyoruz), filmde böyle bir şeyin adı
anılmıyor.
Kitapta MAV Hermes’e 200 mt
yaklaşabiliyor, filmde ise arada imkansız bir mesafe var.
Kitapta Iron Man olma hayali hayal
olarak kalıyor, filmdeki gibi uzay boşluğunda uçup durmuyor yani. Ayrıca kitapta
Mark’ı MMU ile kurtaran Beck, Lewis değil.
Kitapta Beck Mark’ı yakaladığında
Mark acıdan çılgınlar gibi bağırıyor, Beck mikrofonları kapatmak zorunda
kalıyor, filmdeki Mark acıya bayağı dayanıklı maşallah.
Kitap Mark Dünya’ya dönüş yolundayken
bitiyor, filmdeki “sonrası” kısmı “sonradan eklenmiş”.
Ve bende en büyük hayal kırıklığı
yaratan fark;
Kitapta:
[12:04] JPL: …Ayrıca lütfen diline
sahip çık. Yazdığın her şey, tüm dünyada canlı olarak yayınlanıyor.
[12:15] WATNEY: Bakın! Memelere bakın!
-> (.Y.)
Filmde:
Kapoor: Ayrıca lütfen diline sahip çık. Yazdığın her şey, tüm dünyada canlı olarak
yayınlanıyor.
…………..
Dediğim gibi bunlar “ufak tefek”
farklılıklar, kitap nasıldır artık gerisini siz düşünün.
Son olarak Marslı’nın oyunundan da
bahsetmek istiyorum. Geçen hafta IOS ve Android tabanlı olarak çıkan “The
Martian: Bring Him Home” özellikle kitabı okuyanlar için dehşet güzel bir oyun.
Kısaca oyunda NASA’da iletişimin başındasınız ve Mark’la konuşmaktan ve onu
yönlendirmekten siz sorumlusunuz. Tek amacınız Mark’ı Hermes’e ulaştırabilmek.
Oyun karşılıklı konuşma ile geçip gitse de kitaptaki hemen hemen her olayı
bizzat yaşıyorsunuz ve yanlış bir yönlendirmeyle HUB’ı patlatabilir veya Mark’ı
kum fırtınasına sokabilirsiniz. Oyunu bir kez tamamladım ve Mark şu an Dünya
yolunda fakat tabii ki tatmin olmadım ve bir kez daha oynamaya başladım.
Aralarda diyaloglar ve olaylarda ufak değişiklikler yapılarak tek kullanımlık
bir oyun olmaktan çıkarılmış, gayet heyecanlı bir oyun. Meraklısına tavsiye
edilir.
Not 1: Aşada göreceğiniz Marslı
oyununun görselinde ortadaki kısımda Mark Interstellar’daki gezegende mahsur
kalmış adamdan dem vuruyor ve “ne kadar da sevimsiz (!) bir adamdı” diyor. Ve
işte karşımızda gerçek Mark Watney!
Not 2: Andy Weir; ellerine sağlık,
muhteşem bir bilimkurgu yazarısın!
Not 3: Meraklısına; Ares 3’ün görev
rehberine aşağıdaki dosyadan ulaşabilirsiniz.
Bkumbay / 11.10.2015