19 Sonra RAB Musa`ya şöyle buyurdu:
“Harun`a de ki, `Değneğini al ve elini Mısır`ın suları üzerine -ırmakları,
kanalları, havuzları, bütün su birikintileri üzerine- uzat, hepsi kana dönsün.
Bütün Mısır`da tahta ve taş kaplardaki sular bile kana dönecek.`”
20 Musa`yla Harun RAB`bin buyurduğu gibi
yaptılar. Harun firavunla görevlilerinin gözü önünde değneğini kaldırıp ırmağın
sularına vurdu. Bütün sular kana dönüştü.
21 Irmaktaki balıklar öldü, ırmak kokmaya
başladı. Mısırlılar ırmağın suyunu içemez oldular. Mısır`ın her yerinde kan
vardı.
Tevrat, Exodus Bölüm 7’den.
Şu an ost’sinin
tam da Exodus isimli parçasını dinleyerek film hakında ne yazsam diye
düşünüyorum. Hakkında yazmakta en çok zorlandığım filmlerden biri Exodus olacak
sanırım.
Exodus: Gods
and Kings, Türkçe meali ile Exodus: Tanrılar ve Krallar bir Christian Bale,
Eski Mısır ve görsel efekt şöleni. Yani bu üçlüyü seviyorsanız filmi beğenmeme
gibi bir şansınız zaten yok, sevmiyorsanız da umarım koltuğunuz rahattır çünkü
önünüzde 150 dakikalık uzun bir süre var.
Filmin
konusundan uzun uzadıya bahsetmeye gerek yok, her kültürden her inanıştan
insanın bildiği bir hikaye; Musa’nın İsrailoğulları’nı Mısır’dan kaçırışı ve
Yahudilik’in doğuşu. Exodus: Gods and Kings’de Musa’yı Christian Bale, Ramses’i
Joel Edgerton canlandırıyor, yardımcı rollerde John Turturro, Ben Kingsley,
Aaron Paul, Sigourney Weaver gibi isimler var. Yönetmen Ridley Scott ve
belirtmeliyim ki kendisi beni yönetmen ve yapımcı olarak hayal kırıklığına
uğratmamış sevdiğim isimlerden biridir.
Exodus: Gods
and Kings, Seti hükümdarlığı zamanında Mısır’ın yükselişte olduğu bir dönemde
geçiyor. Mısır büyümektedir; piramitler, tapınaklar ve hatta Büyük Gize
Sfenks’i yapım aşamasındadır. Seti’nin kız kardeşi tarafından büyütülen ve
aslen İsrailoğlu soyundan gelen Musa kim olduğunu bilmeksizin Seti’nin oğlu ve
varisi II.Ramses ile kardeş gibi büyümüş, onun danışmanı ve yol göstereni
olmuştur. Huzur ve bolluk içerisinde yaşamakta olan Mısır Seti’nin ölümü
sonrası II. Ramses’in tahta geçmesi, Musa’nın asıl kimliğinin ortaya çıkması ve
400 yıldır köle olarak kullanılan İsrailoğulları’nın ayaklanması ile karışır.
Üstüne bir de tanrının Kenan’a gitmek isteyen İsrailoğulları’nı özgür bırakmayan
firavunu cezalandırmak için Mısır’a felaketler yağdırması ile çöküşün eşiğine
gelir. Türlü felaket sonrasında çaresiz kalan Ramses İsrailoğulları’nı
Mısır’dan kovar fakat intikam için orduyu alarak peşlerine düşer. Bu sırada
kalabalık bir halkla Kenan’a gitmeye çalışan Musa arkasında Ramses ve Mısır
ordusu, önünde Kızıldeniz zor bir kararın eşiğindedir.
Yazının bu
kısmından sonrasını okumayı düşünüyorsanız umarım filmi izlemişsinizdir yani
bol ispiyon var.
Exodus: Gods
and Kings’i bir yılı aşkın bir süredir bekliyordum. İşin içinde Antik Mısır,
Christian Bale ve Ridley Scott olunca işin dini kısmı ile pek ilgilenmedim
açıkçası. Özellikle Noah’ı izledikten sonra bu tür dini uyarlamalara mesafem
artmıştı, zaten Noah gibi bir film izlemeyi asla beklemiyordum bu nedenle
Exodus beni oldukça şaşırttı hatta üzerinde düşündükçe şaşırtmaya devam da
ediyor.
Exodus: Gods
and Kings’in kutsal bir kitaptan uyarlama olduğunu bilerek filmi izlemenin
getirdiği rahatsız bir ruh hali içerisindeyim. Sinema salonunda 150 dakika
boyunca Christian Bale’in inanılmaz ötesi oyunculuğu, cidden sağlam efektler ve
muhteşem müziklerle bezenmiş muhteşem bir Eski Mısır manzarasına maruz
kalıyorum. Bilime inandığım kadar dine inanan bir insanım, Tevrat’ı okumamış
olsam da Musa ve Kızıldeniz’i yaran asası ve secde etmiş halde denizin altında
kalan kötü firavunun hikayesine oldukça aşinayım. Tüm bunlara rağmen filmi
izledikten sonra tahmin etmediğim bir ruh haline bürünüyorum, aklım karışıyor
ve eminim ki Ridley Scott’ın istediği bu ve istediği de oluyor.
Filmi
uyarlama yönünden değerlendirmenin pek de mantıklı olmayacağı kanaatindeyim;
bunun tarihsel ve dinsel nedenleri var. Tarihsel olarak baktığımızda;
Seti’nin ölümü MÖ 1279
II. Ramses MÖ 1290-1279 yılları
arasında Mısır’da yaşadı
Musa MÖ 1392’de Mısır’da doğdu (tarihsel olarak kanıtlanmış bir bilgi
değildir)
Filmde yapımını gördüğümüz Büyük
Giza Sfenks’i MÖ 2723 – 2563 yılları arasında tamamlanmıştır.
Görüldüğü üzere birbiri ile tutan
tek tarih Seti ile II. Ramses’in hayat zaman döngüleridir. 3000 yıllık varoluşu
boyunca tüm firavunların hayatlarından mumyalamada kullanılan baharatların miktarlarına
kadar her türlü bilgiyi
kayıt altına almış Antik
Mısır uygarlığında Musa ve İsrailoğulları ile ilgili tek bir hiyeroglif
bulunmaması da bu durumun üstüne tuz biber ekmektedir.
Dini açıdan baktığımızda; Musa
Tevrat’ta anlatılığı kadarıyla konuşma ve ikna yeteneğinden yoksun, sürekli yapamam
edemem ruh haline sahip bir karakter. Hatta Exodus yani Mısır’dan Çıkış
bölümünde bir çok yerde
Musa
RAB`bin huzurunda, “Ben iyi konuşan biri değilim” diye karşılık verdi, “Firavun
beni nasıl dinler?”
şeklinde ibareler bulunmakta.
Bunun yanında Musa ile firavunun kardeş gibi büyüdüğünü geçin birbirlerini tanıdığı
ile ilgili bir kesinlik yok. Hep bildiğimiz Kızıldeniz’i ikiye ayıran yılana dönüşen
sihirli asayı bile kardeş Harun kullanıyor, firavunla Harun konuşuyor, yükü
Harun çekiyor yani. Hatta Tevrat, Exodus Bölüm 7’de şu ibare mevcut;
1 RAB, “Bak, seni firavuna
karşı Tanrı gibi yaptım” dedi, “Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak.
Yaş da tutmuyor anlayacağınız, filmdeki
Musa taş gibi maşallah.
Ve malum Kızıldeniz’in asa ile ikiye yarılması,
filmde bu sahneyi görmeyi bekleyenler hayal kırıklığına uğradı mı bilmiyorum
ama bu da çok enteresan bir detay olmuş. Exodus’ta ne asa var ne Kızıldeniz
yarılıyor. Onun yerine bir nevi Arthur ile Excalibur’u yaşıyoruz ve oldukça da
hoş olmuş bana göre.
Dolayısıyla
Exodus’u uyarlama olarak göremiyorum, görmem gerekirse de oldukça zayıf bir
uyarlama. Filmi uyarlama dışında değerlendirmem gerekirse de karşımda gayet
sağlam bir yapım duruyor, izlerken hiç sıkılmadan zevk aldığım zengin görseller
ve harika bir oyunculukla bezenmiş, beni Antik Mısır’a götüren yani zaman
yolculuğu yaptıran bir 150 dakika. İlk yarım saat cidden iyiydi, sonrasında
inanç ve gerçekler arasındaki savaş başlıyor hem beyaz ekranda hem zihninizde.
Exodus gösterime
girmeden önce Christian Bale Musa’yı “barbar ve şizofren” olarak gördüğü
açıklamasını yapmıştı. Filmi izleyince nedenini açıkça görebiliyorsunuz. Ridley
Scott tehlikeli sularda yüzerken hikayeyi kendinize göre yorumlayabilmenizi
sağlamış. Örneğin Musa’nın inançlı karısı Musa oğullarını körü körüne yaradana
ve hurafelere inanmaktansa mantığının sesini dinlemesi yönünde yönlendirmeye
çalışında ona kızıyor fakat kocası tanrıyı gördüm dediğinde kafanı çarptın
hepsi halüsinasyon bunların demesini de biliyor. Aynı Musa gençliğinde dine,
tanrılara, hurafelere, fallara gülüyor geçiyor, mantığının sesini dinleyen iyi
bir general. İsrailoğulları denilen insanların 400 yıldır işkence çekmesinin,
öldürülmesinin yanlış olduğunu anca kendinin de aynı soydan geldiğini
öğrendiğinde farkediyor. Sürgün ediliyor, ölümlerden dönüyor, bir aile kuruyor
çoluk çocuğa karışıyor ve 9 yıl sonra bir gün çıkması yasak olan dağda yanan
bir çalı ve küçük bir çocuk görünce pılını pırtısını toparlayarak bu haksızlığı
durdurmak için Mısır’a geri dönüyor. Amacı kesinlikle intikam değil (!),
bağırıp çağırıp bu aslında doğru değil dediği, belki de hiç inanmadığı bir
tanrının emirleri doğrultusunda kalabalık bir halkı katiller ve hırsızlarla
dolu bilinmeyen topraklara götürmek ve oraya yerleştirmek. Bunu yaparken de
karşısına koskoca Mısır ordusunu almak. Bu arada cinayet, yağmacılık ve
insanları savaşa teşvik gibi faaliyetleri de bulunan Musa için Christian
Bale’in az bile söylemiş olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.
Musa’nın
gelgitli karakteri dışında filmde en çok zevk aldığım yerler – ilk yarım saatin
haricinde – Mısır’ın başına gelen felaketler ve son yarım saatteki kovalamaca
sahneleri; özellikle uçurumdan düşen atlı arabalar sahnesinde yerimde hopladım.
Kızıldeniz’in yarılma sahnesi haliyle beklenilen gibi değildi ama Scott burda
da bir hoşluk yapmış; kutsal kitaplarda geçen bir mucizeyi “doğala en yakın”
şekilde çıkarmış ortaya. Asa yerine kılıç ve ortadan ikiye yarılma yerine
gelgiti kullanması oldukça manidar geldi bana ve de gayet hoş olmuş.
Musa’nın
karakteri dışında bayıldığım iki karakter daha var; ilki Ramses – ki tarihe
göre II. Ramses, kendisi oldukça başarılı savaşlara ve zaferlere imza atmıştır
-, ne kadar kötü gösterilmeye çalışıldıysa da ki ben pek inanmıyorum buna, adam
sadece ülkeyi yönetmeye çalışıyormuş. Babasının kahinlerine, hurafelere
inanmayışı, savaş meydanında donup kalışı, zevke sefaya muhteşem Mısır
giysilerine ve takılarına düşkün oluşu adamı kötü yapmaz. Aksine anne ve çevre
baskısına karşı gelip Musa’yı sürgüne göndererek hayatını kurtarması,
yaptıkları onca isyana rağmen İsrailoğulları’nı toptan öldürmemesi (her gün bir
aileyi sallandırması çok mu hunharca geliyor, “Ben Benim” isimli tanrı
yetişkin-bebek-hayvan demeden önüne geleni katlediyordu oysa ki) takdire şayan.
Ben Ramses’i çok sevdim, Scott’ın finalde kendisini öldürmemesinde de vardır
bir hikmet diye düşünmekteyim.
Bayıldığım
üçüncü karakter “Ben Benim” oldu. Özellikle kurtuluş sonrası dağdan aşağıdaki
müritlerine o bakışı aklımdan çıkmıyor, sanki “Musa beceremedi bunlar azıtacak
gibi, Hitler’le bitiririm ben bu işi” der gibiydi. Filmde gülme krizlerine
girdiğim sahnelerden biridir, Scott bunu da bilerek yaptıysa bir şey demem
artık. Ayrıca Musa bu çocuk görünümlü tanrının (gerçi bir yerde elçi diyor
kendisine ama üstü kapalıydı) her dediğini neden dinledi, neden “ya sen
şeytansan pis velet” demedi onu da anlayabilmiş değilim. Bu da filmde
açıklanmayan konulardan biri.
Açıklanmayan
konulardan bir diğeri Musa’nın nikahında okunan türkünün Türkçe olması. Maalesef
filmi Türkçe dublajlı izledim (nedenini hala çözemiyorum bu filme neden dublaj
yapılmış olabilir acaba) ve bir ara şarkının da dublajdan nasibini almış
olduğunu düşündüm ama imdb’deki bilgiye göre şarkı Türkçe. Belki Musa bir Türk
kızıyla evlendi de haberimiz yok, adama “başla” komutunu verene kadar işkence
çektiren bu kişinin soyundan gelmiş olmam oldukça mantıklı, sanki kendimi izler
gibi oldum bir an.
Bu yazıyı
yazmak için yarım saat boş boş ekrana bakmış olsam da başlayınca bitmek
bilmedi, iki saattir yazıyorum ve daha yazılacak şey de var ama son olarak ben
size Exodus: Gods and Kings’in soundtrack’ini şiddetle önereyim. İçinde yer yer
Lord of The Rings, Narnia, District 9 ve Game Of Thrones’dan esintiler olsa da
Alberto Iglesias’ın ellerine sağlık muhteşem olmuş. Özellikle “Exodus” ve
“Moses’ Camp” bir şahane.
Son olarak; bu
yazı kesinlikle ve kesinlikle Yahudi dini ve Yahudiler ile dalga geçmek ve aşağılamak
amacı ile yazılmamıştır. Zaten yukarıda da belirttiğim üzere filmi uyarlama
olarak görmüyorum, Tevrat ile senaryo arasında da sadece benzerlikler var.
Benim üzerine yazdığım Musa Cristian Bale suretindekidir. Bu yazının gerçek
kişilerle ve olaylarla ilgisi alakası yoktur.
Dip Not:
Ridley Scott şu an Killing Jesus isimli bir dizinin yapımcılığını yapmaktadır.
Bkumbay /
22.12.2014