22 Aralık 2014 Pazartesi

Exodus: Gods and Kings


19 Sonra RAB Musa`ya şöyle buyurdu: “Harun`a de ki, `Değneğini al ve elini Mısır`ın suları üzerine -ırmakları, kanalları, havuzları, bütün su birikintileri üzerine- uzat, hepsi kana dönsün. Bütün Mısır`da tahta ve taş kaplardaki sular bile kana dönecek.`”
20 Musa`yla Harun RAB`bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun firavunla görevlilerinin gözü önünde değneğini kaldırıp ırmağın sularına vurdu. Bütün sular kana dönüştü.
21 Irmaktaki balıklar öldü, ırmak kokmaya başladı. Mısırlılar ırmağın suyunu içemez oldular. Mısır`ın her yerinde kan vardı.
Tevrat, Exodus Bölüm 7’den.

Şu an ost’sinin tam da Exodus isimli parçasını dinleyerek film hakında ne yazsam diye düşünüyorum. Hakkında yazmakta en çok zorlandığım filmlerden biri Exodus olacak sanırım.

Exodus: Gods and Kings, Türkçe meali ile Exodus: Tanrılar ve Krallar bir Christian Bale, Eski Mısır ve görsel efekt şöleni. Yani bu üçlüyü seviyorsanız filmi beğenmeme gibi bir şansınız zaten yok, sevmiyorsanız da umarım koltuğunuz rahattır çünkü önünüzde 150 dakikalık uzun bir süre var.

Filmin konusundan uzun uzadıya bahsetmeye gerek yok, her kültürden her inanıştan insanın bildiği bir hikaye; Musa’nın İsrailoğulları’nı Mısır’dan kaçırışı ve Yahudilik’in doğuşu. Exodus: Gods and Kings’de Musa’yı Christian Bale, Ramses’i Joel Edgerton canlandırıyor, yardımcı rollerde John Turturro, Ben Kingsley, Aaron Paul, Sigourney Weaver gibi isimler var. Yönetmen Ridley Scott ve belirtmeliyim ki kendisi beni yönetmen ve yapımcı olarak hayal kırıklığına uğratmamış sevdiğim isimlerden biridir.

Exodus: Gods and Kings, Seti hükümdarlığı zamanında Mısır’ın yükselişte olduğu bir dönemde geçiyor. Mısır büyümektedir; piramitler, tapınaklar ve hatta Büyük Gize Sfenks’i yapım aşamasındadır. Seti’nin kız kardeşi tarafından büyütülen ve aslen İsrailoğlu soyundan gelen Musa kim olduğunu bilmeksizin Seti’nin oğlu ve varisi II.Ramses ile kardeş gibi büyümüş, onun danışmanı ve yol göstereni olmuştur. Huzur ve bolluk içerisinde yaşamakta olan Mısır Seti’nin ölümü sonrası II. Ramses’in tahta geçmesi, Musa’nın asıl kimliğinin ortaya çıkması ve 400 yıldır köle olarak kullanılan İsrailoğulları’nın ayaklanması ile karışır. Üstüne bir de tanrının Kenan’a gitmek isteyen İsrailoğulları’nı özgür bırakmayan firavunu cezalandırmak için Mısır’a felaketler yağdırması ile çöküşün eşiğine gelir. Türlü felaket sonrasında çaresiz kalan Ramses İsrailoğulları’nı Mısır’dan kovar fakat intikam için orduyu alarak peşlerine düşer. Bu sırada kalabalık bir halkla Kenan’a gitmeye çalışan Musa arkasında Ramses ve Mısır ordusu, önünde Kızıldeniz zor bir kararın eşiğindedir.

Yazının bu kısmından sonrasını okumayı düşünüyorsanız umarım filmi izlemişsinizdir yani bol ispiyon var.

Exodus: Gods and Kings’i bir yılı aşkın bir süredir bekliyordum. İşin içinde Antik Mısır, Christian Bale ve Ridley Scott olunca işin dini kısmı ile pek ilgilenmedim açıkçası. Özellikle Noah’ı izledikten sonra bu tür dini uyarlamalara mesafem artmıştı, zaten Noah gibi bir film izlemeyi asla beklemiyordum bu nedenle Exodus beni oldukça şaşırttı hatta üzerinde düşündükçe şaşırtmaya devam da ediyor.

Exodus: Gods and Kings’in kutsal bir kitaptan uyarlama olduğunu bilerek filmi izlemenin getirdiği rahatsız bir ruh hali içerisindeyim. Sinema salonunda 150 dakika boyunca Christian Bale’in inanılmaz ötesi oyunculuğu, cidden sağlam efektler ve muhteşem müziklerle bezenmiş muhteşem bir Eski Mısır manzarasına maruz kalıyorum. Bilime inandığım kadar dine inanan bir insanım, Tevrat’ı okumamış olsam da Musa ve Kızıldeniz’i yaran asası ve secde etmiş halde denizin altında kalan kötü firavunun hikayesine oldukça aşinayım. Tüm bunlara rağmen filmi izledikten sonra tahmin etmediğim bir ruh haline bürünüyorum, aklım karışıyor ve eminim ki Ridley Scott’ın istediği bu ve istediği de oluyor.

Filmi uyarlama yönünden değerlendirmenin pek de mantıklı olmayacağı kanaatindeyim; bunun tarihsel ve dinsel nedenleri var. Tarihsel olarak baktığımızda;

Seti’nin ölümü MÖ 1279
II. Ramses MÖ 1290-1279 yılları arasında Mısır’da yaşadı
Musa MÖ 1392’de Mısır’da doğdu  (tarihsel olarak kanıtlanmış bir bilgi değildir)
Filmde yapımını gördüğümüz Büyük Giza Sfenks’i MÖ 2723 – 2563 yılları arasında tamamlanmıştır.

Görüldüğü üzere birbiri ile tutan tek tarih Seti ile II. Ramses’in hayat zaman döngüleridir. 3000 yıllık varoluşu boyunca tüm firavunların hayatlarından mumyalamada kullanılan baharatların miktarlarına kadar her türlü bilgiyi kayıt altına almış Antik Mısır uygarlığında Musa ve İsrailoğulları ile ilgili tek bir hiyeroglif bulunmaması da bu durumun üstüne tuz biber ekmektedir.

Dini açıdan baktığımızda; Musa Tevrat’ta anlatılığı kadarıyla konuşma ve ikna yeteneğinden yoksun, sürekli yapamam edemem ruh haline sahip bir karakter. Hatta Exodus yani Mısır’dan Çıkış bölümünde bir çok yerde
Musa RAB`bin huzurunda, “Ben iyi konuşan biri değilim” diye karşılık verdi, “Firavun beni nasıl dinler?”
şeklinde ibareler bulunmakta. Bunun yanında Musa ile firavunun kardeş gibi büyüdüğünü geçin birbirlerini tanıdığı ile ilgili bir kesinlik yok. Hep bildiğimiz Kızıldeniz’i ikiye ayıran yılana dönüşen sihirli asayı bile kardeş Harun kullanıyor, firavunla Harun konuşuyor, yükü Harun çekiyor yani. Hatta Tevrat, Exodus Bölüm 7’de şu ibare mevcut;
1 RAB, “Bak, seni firavuna karşı Tanrı gibi yaptım” dedi, “Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak.

7 Firavunla konuştuklarında Musa seksen, Harun seksen üç yaşındaydı.
Yaş da tutmuyor anlayacağınız, filmdeki Musa taş gibi maşallah.

Ve malum Kızıldeniz’in asa ile ikiye yarılması, filmde bu sahneyi görmeyi bekleyenler hayal kırıklığına uğradı mı bilmiyorum ama bu da çok enteresan bir detay olmuş. Exodus’ta ne asa var ne Kızıldeniz yarılıyor. Onun yerine bir nevi Arthur ile Excalibur’u yaşıyoruz ve oldukça da hoş olmuş bana göre.



 
Dolayısıyla Exodus’u uyarlama olarak göremiyorum, görmem gerekirse de oldukça zayıf bir uyarlama. Filmi uyarlama dışında değerlendirmem gerekirse de karşımda gayet sağlam bir yapım duruyor, izlerken hiç sıkılmadan zevk aldığım zengin görseller ve harika bir oyunculukla bezenmiş, beni Antik Mısır’a götüren yani zaman yolculuğu yaptıran bir 150 dakika. İlk yarım saat cidden iyiydi, sonrasında inanç ve gerçekler arasındaki savaş başlıyor hem beyaz ekranda hem zihninizde. 

Exodus gösterime girmeden önce Christian Bale Musa’yı “barbar ve şizofren” olarak gördüğü açıklamasını yapmıştı. Filmi izleyince nedenini açıkça görebiliyorsunuz. Ridley Scott tehlikeli sularda yüzerken hikayeyi kendinize göre yorumlayabilmenizi sağlamış. Örneğin Musa’nın inançlı karısı Musa oğullarını körü körüne yaradana ve hurafelere inanmaktansa mantığının sesini dinlemesi yönünde yönlendirmeye çalışında ona kızıyor fakat kocası tanrıyı gördüm dediğinde kafanı çarptın hepsi halüsinasyon bunların demesini de biliyor. Aynı Musa gençliğinde dine, tanrılara, hurafelere, fallara gülüyor geçiyor, mantığının sesini dinleyen iyi bir general. İsrailoğulları denilen insanların 400 yıldır işkence çekmesinin, öldürülmesinin yanlış olduğunu anca kendinin de aynı soydan geldiğini öğrendiğinde farkediyor. Sürgün ediliyor, ölümlerden dönüyor, bir aile kuruyor çoluk çocuğa karışıyor ve 9 yıl sonra bir gün çıkması yasak olan dağda yanan bir çalı ve küçük bir çocuk görünce pılını pırtısını toparlayarak bu haksızlığı durdurmak için Mısır’a geri dönüyor. Amacı kesinlikle intikam değil (!), bağırıp çağırıp bu aslında doğru değil dediği, belki de hiç inanmadığı bir tanrının emirleri doğrultusunda kalabalık bir halkı katiller ve hırsızlarla dolu bilinmeyen topraklara götürmek ve oraya yerleştirmek. Bunu yaparken de karşısına koskoca Mısır ordusunu almak. Bu arada cinayet, yağmacılık ve insanları savaşa teşvik gibi faaliyetleri de bulunan Musa için Christian Bale’in az bile söylemiş olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.

Musa’nın gelgitli karakteri dışında filmde en çok zevk aldığım yerler – ilk yarım saatin haricinde – Mısır’ın başına gelen felaketler ve son yarım saatteki kovalamaca sahneleri; özellikle uçurumdan düşen atlı arabalar sahnesinde yerimde hopladım. Kızıldeniz’in yarılma sahnesi haliyle beklenilen gibi değildi ama Scott burda da bir hoşluk yapmış; kutsal kitaplarda geçen bir mucizeyi “doğala en yakın” şekilde çıkarmış ortaya. Asa yerine kılıç ve ortadan ikiye yarılma yerine gelgiti kullanması oldukça manidar geldi bana ve de gayet hoş olmuş.


Musa’nın karakteri dışında bayıldığım iki karakter daha var; ilki Ramses – ki tarihe göre II. Ramses, kendisi oldukça başarılı savaşlara ve zaferlere imza atmıştır -, ne kadar kötü gösterilmeye çalışıldıysa da ki ben pek inanmıyorum buna, adam sadece ülkeyi yönetmeye çalışıyormuş. Babasının kahinlerine, hurafelere inanmayışı, savaş meydanında donup kalışı, zevke sefaya muhteşem Mısır giysilerine ve takılarına düşkün oluşu adamı kötü yapmaz. Aksine anne ve çevre baskısına karşı gelip Musa’yı sürgüne göndererek hayatını kurtarması, yaptıkları onca isyana rağmen İsrailoğulları’nı toptan öldürmemesi (her gün bir aileyi sallandırması çok mu hunharca geliyor, “Ben Benim” isimli tanrı yetişkin-bebek-hayvan demeden önüne geleni katlediyordu oysa ki) takdire şayan. Ben Ramses’i çok sevdim, Scott’ın finalde kendisini öldürmemesinde de vardır bir hikmet diye düşünmekteyim.

Bayıldığım üçüncü karakter “Ben Benim” oldu. Özellikle kurtuluş sonrası dağdan aşağıdaki müritlerine o bakışı aklımdan çıkmıyor, sanki “Musa beceremedi bunlar azıtacak gibi, Hitler’le bitiririm ben bu işi” der gibiydi. Filmde gülme krizlerine girdiğim sahnelerden biridir, Scott bunu da bilerek yaptıysa bir şey demem artık. Ayrıca Musa bu çocuk görünümlü tanrının (gerçi bir yerde elçi diyor kendisine ama üstü kapalıydı) her dediğini neden dinledi, neden “ya sen şeytansan pis velet” demedi onu da anlayabilmiş değilim. Bu da filmde açıklanmayan konulardan biri.


Açıklanmayan konulardan bir diğeri Musa’nın nikahında okunan türkünün Türkçe olması. Maalesef filmi Türkçe dublajlı izledim (nedenini hala çözemiyorum bu filme neden dublaj yapılmış olabilir acaba) ve bir ara şarkının da dublajdan nasibini almış olduğunu düşündüm ama imdb’deki bilgiye göre şarkı Türkçe. Belki Musa bir Türk kızıyla evlendi de haberimiz yok, adama “başla” komutunu verene kadar işkence çektiren bu kişinin soyundan gelmiş olmam oldukça mantıklı, sanki kendimi izler gibi oldum bir an.

Bu yazıyı yazmak için yarım saat boş boş ekrana bakmış olsam da başlayınca bitmek bilmedi, iki saattir yazıyorum ve daha yazılacak şey de var ama son olarak ben size Exodus: Gods and Kings’in soundtrack’ini şiddetle önereyim. İçinde yer yer Lord of The Rings, Narnia, District 9 ve Game Of Thrones’dan esintiler olsa da Alberto Iglesias’ın ellerine sağlık muhteşem olmuş. Özellikle “Exodus” ve “Moses’ Camp” bir şahane.


Son olarak; bu yazı kesinlikle ve kesinlikle Yahudi dini ve Yahudiler ile dalga geçmek ve aşağılamak amacı ile yazılmamıştır. Zaten yukarıda da belirttiğim üzere filmi uyarlama olarak görmüyorum, Tevrat ile senaryo arasında da sadece benzerlikler var. Benim üzerine yazdığım Musa Cristian Bale suretindekidir. Bu yazının gerçek kişilerle ve olaylarla ilgisi alakası yoktur.

Dip Not: Ridley Scott şu an Killing Jesus isimli bir dizinin yapımcılığını yapmaktadır.

Bkumbay / 22.12.2014

 




Apple Airtag ile Kedi Takibi

  Özellikle yaşadığımız 6 Şubat depremi sonrası, dostlarımızın ve çocuklarımızın kaybolma riskini ortadan kaldırmak bir ihtiyaçtan öte gerek...